13 Haziran 2008 Cuma

Çıngız Ata Göçtü Beka Yurduna…

M.NİHAT MALKOÇ

Türk dünyası edebiyatı deyince akla gelen birkaç isimden biriydi Cengiz Aytmatov… O sadece Kırgızistan’ın değil, bütün Türk dünyasının yazarıydı. Onun aramızdan ayrılması sadece Türk dünyası için değil, bütün dünya için bir kayıptır. Aytmatov, Türk dünyasının yaşayan en büyük çınarıydı. O, Kırgızların günümüzdeki Manas’ıydı. Bundan öte Türk dünyasının Dede Korkut’uydu. O bir barış ve kültür elçisiydi. Türk kültürünün tanıtılmasındaki hizmetleri takdire şayandır. Kırgızlar onu çok seviyor, çağın atası kabul ediyorlardı. Kırgızistan’ın adını dünya ölçeğinde duyuran bir yazardı Kırgızların yerel deyimiyle Çıngız Ata… Onu Kırgızlar kadar biz de okuduk ve çok sevdik. Onun kitapları kütüphanelerimizi süsledi. Başımız sıkıştığında, hissiyatımız çıkmaza girdiğinde onun satırlarında soluklandık. O bizim için sırtımızı yasladığımız koca bir dağdı.

SSCB döneminde Türk kökenli olup da huzur bulan bir aydın gösteremezsiniz. Çünkü komünist sistem bu aydınları komünizmin paslı çarklarında ezmiş, kendilerine kimliklerini ve benliklerini yaşama imkânı vermemiştir. Mevcut sistem tehditlerle, gözdağıyla, korkutmalarla onları farklı kimliklere büründürmüştür. Ebedî âleme göç eyleyen Cengiz Aytmatov da bu zorlukları yaşayan aydınlarımızdandı. Üstelik onun babasını komünist Ruslar öldürmüştü. Acıların en büyüğünü henüz dokuz yaşındayken yaşamıştı Aytmatov… Stalin denen zalim, sırf kula kul olmadığı için masum bir insanın yaşama hakkını elinden almıştı. Onlara göre sistemin yaşaması için her şey mubahtı; karşı görüşte olanların topyekûn ölmesi gerekiyordu.

Onun her eseri şaheser kıymetindedir. Son romanı da benzerlerinden çok farklıydı. “Dağlar Devrildiğinde” adlı bu romanını Belçika’da Kırgızistan Büyükelçiliği görevini yaparken Rusça olarak kaleme almıştı. Dağlar Devrildiğinde’de, arka planda iki hikâye ve iki kahraman anlatılıyor. Biri efsane kahramanı olan ‘Ebedi Nişanlı’, diğeri bavul ticareti yapan Elsa… Bu kitabını küreselleşen dünyada, insanlığın kapitalizmle mücadelesinden yola çıkarak kişilerin sorunlarına çözüm üretmek amacıyla yazmıştı. Bu roman Türkiye Türkçesi haricinde, Japonca, İngilizce, Kırgız Türkçesi, Almanca gibi birçok dünya dilinde de yayınlandı. Ne yazık ki bu eserin devamı gelmedi. Yaşasaydı nice güzellikleri paylaşacaktı bizlerle. Bizlere bıraktığı eserler ölümüyle daha bir önem kazanmış bulunmaktadır. Çünkü bu eserlerin devamı yoktur. Yazar söyleyeceği son sözleri söylemiş ve göçüp gitmiştir.

Türk dünyasının medar-ı iftiharı merhum Aytmatov çocukluk ve gençlik yıllarını yoksulluk içerisinde geçirmişti. Son kitabı “Dağlar Devrildiğinde” adlı romanının imza gününde okuyucularıyla paylaştığı bir hatıra yaşadığı zorlukları anlatmaya yeterdi. İmza töreninde yokluklar içerisinde büyüdüğünü dile getiren Aytmatov, kız kardeşiyle ilgili ilginç bir anısını salondaki okurlarıyla paylaşarak şunları söylemişti: “O zamanlar ülke savaş içerisinde olduğu için halk yoksuldu. Ben ve kardeşim ilkokula gidiyorduk. İkimize ait bir çift çarık vardı. Bu çarığı kız kardeşim Roza ile sırayla giyerdik. Bir keresinde çarığı giyme sırası bende olduğu halde kız kardeşimin çarığı giydiğini gördüm ve neden yalın ayak gezmiyorsun diye kendisine kızmıştım...” Aytmatov çocukluk ve gençlik yıllarına ait bu gibi acı hatıralarını romanlarında işlemiştir. Onun romanları hayatından derin izler taşır.

Türk dünyasının son dönemlerde yetiştirdiği büyük yazarlardan biri olan Aytmatov, Rusya’nın yaşadığı ve yaşattığı nice karışıklıklara ve savaşlara şahit olmuştu. Bunların acı izlerini “Yüzyüze” “Cemile” “Toprak Ana” gibi eserlerde görebiliyoruz. Onun romanlarında İkinci Dünya Savaşı’nın izleri daha belirgindir. O, romanlarında hayata ayna tutmuştur.

Aytmatov aile kurumuna çok önem veren bir insandı। Çocukluğunun aile ortamını hiç unutmamıştır. Babaannesinin anlattığı masal ve hikâyelerle yerli kültürün ilk motiflerini yüreğine nakşetmiştir. Kırgızistan’ın yemyeşil tabiatı ve yaylaları onun eserlerine yansımıştır. O yaşadıkça dolmuş, duygularını paylaştıkça, yazdıkça boşalmış, rahatlamıştır. İyi ki yazmış, yazmasaydı hayatımızdaki güzelliklerin bir kısmı eksik kalacaktı. Güle güle büyük usta…

Hiç yorum yok: