16 Şubat 2008 Cumartesi

Pierre Loti Bizden Biri...

M.NİHAT MALKOÇ

Gerçek adıyla Louis Marie Julien Viaud, bilinen takma adıyla Pierre Loti… Kendisine 1867 yılındaki Okyanusya seferi sırasında, Tahitili yerliler tarafından “Pierre Loti” ismi verilmiştir. Loti, Büyük Okyanus’ta yetişen bir çiçeğin adıdır, gül anlamına gelir. O, bir Fransız yazarı… Denizci bir aileden gelen Pierre, çocukluğunda Latince, Yunanca ve İngilizce dillerini öğrenmiştir. Türkiye’de, özellikle İstanbul’da onu tanımayan, bilmeyen aydın yok gibidir. İstanbul’da Divanyolu’nda bir caddeye, Eyüp’te bir kahvehaneye ve o kahvehanenin bulunduğu tepeye adı verilen bu meşhur yazar Türk dostu olarak bilinir.

Pierre Loti asker kökenli bir yazardır. Fransız Deniz Kuvvetlerinde albaylığa kadar yükselmiştir. İlk romanı Aziyade’nin ilhamını İstanbul’dan almıştır. İstanbullu bir güzele gönlünü kaptırmıştır. Eserde Osmanlı’dan kesitler bulmak mümkündür. Loti birçok defa İstanbul’da bulunmuş, bu şehri çok sevmiştir. İlk gelişi bir subay olarak görev sebebiyledir. Daha sonra İstanbul’a defalarca geldi, Eyüp’te ikamet etti. Eyüp’e, genel anlamda İstanbul’a hayran kaldı. Osmanlıların insanî yaklaşımları ve hayat tarzları onu fazlasıyla etkiledi. Türkler de onu sevdi, o da Türkleri sevdi. Osmanlı Türkiyesinin haklarını değişik çevrelerde müdafa etti. “Can Çekişen Türkiye” adlı eserinde Batılıların ikiyüzlülüğünü dile getirdi. Fakat bizler onun kırk kitabının dörtte birini bile Türkçeye kazandıramadık.

Batı âleminde biz Türklere destek çıkan, bizi savunan şöhretli şair, yazar ve aydınların sayısı birkaçı geçmez. Pierre Loti bunların başta gelenidir. O, İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Türk gibi giyinmiş, Türk gibi düşünmüş ve Türk gibi yaşamıştır. Hatta bunlarla yetinmeyip yeri gelince tespih çekmiş, fes takmıştır. O aradığı huzuru bu topraklarda bulmuştur. İstanbul onu büyülemiştir. Bu şehrin gerçek âşıklarından biri olup çıkmıştır.

Pierre Loti’yi bir kısım Türkler sömürgeciliğin ajanı olarak görmüş, Fransızlar ise Osmanlı’yı savunduğundan, ona alaycı ve şüpheci gözlerle bakmıştır. Şair Nazım Hikmet, Pierre Loti’yi duygularında samimi olmamakla suçlamış, ona tepkiler yağdırmıştır. Ama onun Osmanlı Türklerine yakınlığı saraydan yankı bulmuştur. Batının çifte standartlı politikalarını eleştiren ve Osmanlı’dan yana görüş belirten Loti, Tophane Rıhtımı’nda büyük bir törenle karşılanmış, Sultan Reşat tarafından sarayda ağırlanmıştır. Sultan Abdülhamit tarafından da kabul edilmiştir. O, İtalyanların Trablusgarp’a saldırması üzerine Osmanlı’dan yana görüşler ileri sürerek İtalyanları yermiştir. Gerçekleri söylemeyi insanlık gereği olarak görmüştür.

Onun Ermenilerle ilgili görüşleri de enteresandır ve tarihî gerçeklerle bağdaşır. Ermenilerin yaptığı çirkefliklere ve katliamlara değinen Pierre Loti, Osmanlı’nın tutumunu doğal tepki olarak görür. O ‘kim olsa hainlere sert davranır’ anlayışındadır. Doğduğu topraklar olan Fransa’nın Ermenilerle birlik olup Anadolu’yu işgal etmelerini eleştirir. Pierre Loti’nin yeni Türkiye tarafından saltanatın kaldırılmasını yersiz bulması şimşeklerin üzerine yönelmesine sebep olur. Biz böyleyiz işte… Herkesin bizim gibi düşünmesini isteriz. Bizim gibi düşünmeyenleri, bizim düşüncelerimize sırt çevirenleri bir kalemde sileriz.

Kadim Türk dostu Pierre Loti savaş karşıtı bir insandı. O, her insanın hayat hakkına saygı gösteriyor, bunu engellemeye kalkanlara karşı tepkisi sert oluyordu. Hayata hümanist gözlerle bakıyordu. O dönemlerde, dünyanın Osmanlı’ya topyekûn saldırdığı bu zaman diliminde Loti’nin mazlumdan yana bir tavırla bize sahip çıkması az bir şey değildir. O aynı zamanda göğsünde Osmanlı nişanı taşıyacak kadar duygularında samimidir. Atatürk bu büyük Türk dostunu onurlandırmış ve ona olan şükran ifadelerini kendisine iletmiştir.

O, İstanbul’a geldiğinde şehrin manzarasına hâkim Eyüp sırtlarındaki tepeye sürekli uğrardı। Çay kahve içer, şehri seyrederdi. Burada halkla kaynaşır, sohbetler ederdi. Bu yüzden onun ölümünden sonra bu tepeye ve burada bulunan kahveye ‘Pierre Loti’ adı verilmiş, bu büyük yazarın ve Türk dostunun adı yaşatılmıştır. Bu davranış, milletimizin vefa duygusunu gösterir. Pierre Loti o tepeyle, üzerindeki tesislerle ve özellikle kahveyle hep yaşayacaktır.

8 Şubat 2008 Cuma

Köprübaşılı Bir Bilge Adam: Aslan Aksoy

M.NİHAT MALKOÇ

Köprübaşı’nın yetiştirmiş olduğu saygın ve bilge kişilerden biridir Aslan Aksoy… O, ömrünü Köprübaşı için, Köprübaşı’nda geçiren ve bu ilçeye katkıda bulunmak için gayret eden bir insandır. Uzun yıllar bu küçük ilçede ticaretle uğraştı. Kitap ve kırtasiye satışı yaptı. Onun için kendisini daha çok “Kitapçı Aslan” olarak tanırlar. Bunun dışında demir ve ahşap el sanatlarının satıcılığını yaptı. Bu ürünleri küçük esnaftan ve sanatkârdan alıp toptan satışıyla ilgilendi. Böylelikle bu sanatların devam etmesini sağladı, yok olmalarını engelledi.

1933 yılında Köprübaşı’nda doğan Aksoy, yaşına göre dinç ve hayat dolu bir insandır. İlkokul mezunu olmasına rağmen gayet kültürlü, bilgi ve görgü dolu bir kişidir. Çok ince ve nazik bir insandır aynı zamanda. İnsanlara “Yeğenim” diye hitap eder genellikle. Kendini çok iyi yetiştirmiştir. Bugüne kadar büyük küçük, iyi kötü, kârlı kârsız demeden pek çok vazifede bulunmuştur. Üç yıl Köprübaşı Belediyesi Başkan Vekilliği yapmıştır. Belediye Meclis Üyeliği, Köprübaşı Lisesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği Kurucu Üyeliği ve Başkanlığı, Bir dönem Trabzon İl Genel Meclisi Üyeliği, iki dönem Sürmene Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi Başkanlığı, iki dönem Köprübaşı’nda siyasi parti İlçe Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Kendisi Bağ-Kur emeklisidir. Fakat hâlâ büyük bir gayretle çalışmaktadır.

Köprübaşı’nda hemen herkes tarafından tanınan ve sevilen bir kişi olan Aslan Aksoy sadece Trabzon’a değil, Türkiye’ye de çok kıymetli evlatlar yetiştirmiştir. Kıt imkânlarla bütün çocuklarını büyük okullarda okutmuş, onlardan desteğini hiç kesmemiştir. Evlatlarının çoğu, ülkemizin önemli noktalarında vazife görmektedirler. Onun çocuklarından biri olan Hüseyin Aksoy, son yıllarda Mersin Valisi olarak görev yapmaktadır. 1963 yılında Köprübaşı’nda doğan Hüseyin Aksoy’un bundan önceki görevi Muğla Valiliğiydi. Köprübaşımızın gurur kaynaklarından biri olan Hüseyin Aksoy, bir dönem de İçişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevinde bulunmuştu. Geçen yıl Mersin’de düzenlenen şiir yarışmasında Türkiye birincisi olmuş, ödülümü almak için bu şehre gitmiştim. Sayın Valimizi makamında ziyaret etmiş, kendisinden bir hayli alâka görmüştüm.

Köprübaşı’nın sevilen simalarından biri olan Aslan Aksoy’un çocuklarından biri de ağır ceza reisidir. Fatih Aksoy adlı bu kıymetli hemşehrimiz değişik yerlerde başarılı görevlerde bulunmuş, bir süre de kaymakamlıklar yapmıştır. En son olarak da Zile Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevini sürdürmektedir. Aslan Ağabeyin diğer bir oğlu Yavuz Aksoy İstanbul Barosuna bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Elektronik Haberleşme Mühendisi olan oğlu Halil Aksoy ise 2000 yılından bu yana Zonguldak Telekom İl Müdürlüğü görevini yürütüyor. Yine onun çocuklarından Jeoloji Mühendisi Salih Aksoy özel sektörde mühendis olarak görev yapmaktadır. Bir diğer oğlu olan Dr. Hamit Zafer Aksoy ise Akçaabat Devlet Hastanesi’nde Üroloji Mütehassısı olarak çalışmaktadır.

Köprübaşı gibi dışa kapalı, imkânları kısıtlı bir yerde, çok zor şartlarda bu kadar çocuğu bu kadar güzel yerlerde okutmak her babanın harcı değildir. Aslında liste bitmedi. Aslan ağabeyin kızlarından söz etmedik. Onlar da diğerleri gibi okudular; iktisat, siyasal gibi bölümler bitirdiler. Onlar da devlet kademelerinde başarılı hizmet vermektedirler. Bu eli öpülesi baba, erkek çocuklarına tanıdığı hakları kızlarına da tanıdı; hiçbir ayrım yapmadı.

Aslan Aksoy’un çocukları şanslıydı; çünkü okumanın önemini kavrayan bilgili ve şuurlu bir babaları vardı। Aslan Ağabey de şanslıydı; çünkü verilen hakkı iyi kullanan, çalışmayı seven, hedefleri olan ve o hedeflere ulaşmak için çırpınan ve birbirleriyle rekabet eden çocukları vardı. Bunların ötesinde hayatını çocuklarına adamış fedakâr bir anne vardı. O anne Aslan Aksoy’un muhterem eşi Hatice Hanımdı. Eli öpülmeye layık bu anne, gece gün kurslar açıp aile bütçesine katkıda bulunmuş, vasıfsız kızlara terziliği öğretmiştir. Şirin Köprübaşı’nın en uyumlu ve en eğitimli ailelerinin başında gelen Aksoy ailesi Köprübaşı’nın adını her yerde onurla taşıyor. Ailenin öncüsü Aslan Aksoy’a Allah uzun ömür versin.

6 Şubat 2008 Çarşamba

Kuzey TV’de Şiir ve Edebiyat Söyleşisi

M.NİHAT MALKOÇ

Trabzon; kültür, sanat ve edebiyat açısından Türkiye’nin ikinci İstanbul’udur. Bu şehir geçmişten bugüne kadar nice emsalsiz değerler yetiştirmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in 22 yıl valilik yaptığı, Osmanlı’nın tahtında en uzun süre kalan padişah olarak bilinen Kanunî Sultan Süleyman’ın doğduğu şehir olan Trabzon, Cumhuriyet devrinde Hasan Saka’yı başbakanlığa, Cevdet Sunay’ı Cumhurbaşkanlığına taşımıştır. Bu şehrin mümbit toprakları nice değerli şahsiyetler yetiştirmiştir.

Trabzon’un sadece Trabzonspor’la anılması; tarihî, kültürel ve edebî değerlerinin göz ardı edilmesi üzücüdür. Trabzonspor’un Trabzon için çok mühim bir değer olduğunu bizler de kabul ediyoruz. Fakat Trabzon demek, Trabzonspor demek değildir. Böyle sığ düşünmek tarihî gerçeklerle bağdaşmaz. Trabzon çok eski bir medeniyet merkezidir. Bu şehrin gün yüzüne çıkarılmamış nice değerleri ve değerlileri vardır. Bu şehirdeki yazılı ve görsel medya organlarının gece gündüz top peşinde koşmak yerine biraz da bunlara yer vermesi bizlerin en büyük beklentisidir. Zira bu şehrin halkı her gün spor tartışması dinlemekten bıktı.

06 Şubat 2008 Çarşamba günü Trabzon’un çok değerli araştırmacı-yazarlarından Mustafa Yazıcı’nın Kuzey TV’de hazırlayıp sunduğu “Trabzon Trabzon” adlı programının stüdyo konuğuydum. “Trabzon’da Şiir ve Edebiyat” ana temasının işlendiği program, gündüz saatlerinde (13.30’da) başladı. 70 dakika sürdü. Programda biyografim ve şiir geçmişim üzerinde durdum. Mustafa Yazıcı’nın sunduğu programda şu görüşlere yer verdim:

“Şiire ve edebiyata 1990 yılında başladım. Aradan 18 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş. Ben bu süre içerisinde binlerce yazı ve yüzlerce şiir kaleme almışım. Gazeteciliğe 1990 senesinde Türksesi gazetesinde başlamışım. İlk yazım Uzunsokak’ın araç trafiğine kapatılması üzerineydi. Bugün aradan 18 yıl geçti; Uzunsokak ancak şimdi araç trafiğine kapatılabildi. Yine de doğru mu yapıldı, yanlış mı yapıldı tartışmaları sürüyor.

İlk şiirim Kültür Bakanlığı’nın çıkardığı “Gençliğin Sesi” dergisinde yayınlandı. Bu ilk şiirim “Gece Yarısı” adını taşıyordu. Arapça ve Farsça kelimelerin çokça kullanıldığı bir hece şiiriydi. Bugüne kadar, en büyüğünden en küçüğüne kadar onlarca dergi ve gazetede fikrî, edebî, felsefî ve kültürel konularda yüzlerce yazı ve şiir yazdım. Bu yayın organlarından Türk Edebiyatı, Türk Dili, Bizim Çocuk, Çınar, Bizim Azerbaycan, Anadolunun Sesi, Üniversitelinin Sesi, Türkiye, Bizim Okul, Deyiş, Şenliğin Sesi, Somuncu Baba, İnsanlığa Çağrı, Mavi Yeşil, Yeni Sesleniş, Gençliğin Sesi, Yeşilay, Kümbet, Irmak, Tekne, Ardıç, Nida, Gülistan, Kardelen, Değirmen, Irmak, Ayvakti, Cümle, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, İklim gibi dergilerde; Türksesi, Demokrat Gümüşhane, Kuşakkaya, Ortadoğu, Yeni Mesaj, Hergün, Candaş, Edebiyat, Bolu Üçtepe, Akçaabat Yeni Haber, Karadeniz Olay, Hizmet, Hüryol gibi gazetelerde yıllardan beri deneme, makale, fıkra ve şiirler yazmaktayım. Bunlara ilave olarak “Bizim Okul” isimli kültür, sanat ve edebiyat dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptım. Fakat bu yayın organının ömrü fazla uzun sürmedi.

Marifet iltifata tabidir. Şairlerin güç ve moral kaynağı ödüllerdir. Ben de yazı hayatım boyunca onlarca ödül kazandım. Bunlar benim yazma şevkimi ve heyecanımı artırdı. Trabzon ve Akçaabat Belediyelerinin düzenlediği pek çok yarışmada çeşitli ödüller aldım. Şiir, gezi yazısı, deneme türlerinde düzenlenen yarışmalarda defalarca Türkiye birincisi oldum. Mersin ve Nevşehir’deki kültür, sanat ve edebiyat festivallerinde Trabzon’u temsil ettim. Birkaç yıldan beri her ay beş ayrı dergide, iki ayrı gazetede şiir ve yazılar yayınlamaktayım. Lakin kitaba ve yazara hak ettiği değer verilmedikçe yazdıklarımı kitap haline getirmeyeceğim.”

Mustafa Yazıcı’nın sunduğu ve naçizane şahsımın konuk olduğu programda bunların dışında şüphesiz çok şeyler daha konuşuldu। Fakat bunları aktarmayı gerekli bulmuyorum. Bana bu imkânı veren başta program yapımcısı ve sunucusu Mustafa Yazıcı’ya ve bizi güler yüzle ağırlayan Kuzey TV müdürü Turgay Beşyıldız’a şükranlarımı sunuyorum.