23 Ağustos 2009 Pazar

İSTİKLAL CADDESİ’NDE DÜŞLERİN SICAĞINDA…

M.NİHAT MALKOÇ

Sımsıcak bir temmuz akşamında Şişli’den Taksim’e inerken düşlerin ve düşüncelerin sıcağında kavruluyorum. Etrafımda mahşeri bir kalabalık akıyor kaldırımlardan. Herkesin düşleri gökkuşağı misali başka başka… Kimi evlendireceği çocuğunun çeyizlerini tamamla(yama)manın, kimi kredi kartı borcunun, kimi ay sonunu getirebilmenin hesabı içerisinde dalgın dalgın yürümekte. O dalgınlık içerisinde burnunun ucunu bile göremiyorlar. İstanbul’un doyumsuz güzelliğini doyasıya seyredemiyorlar. İnsanlar binlerle ifade edilse de muhabbetten dem vuranların sayısı bir elin parmakları sayısına bile ulaşabilmiş değil.

Şişli’den Taksim’e inen yolda bir abide gibi yükselen Harbiye Orduevi’ni temaşa ediyorum. Bir zamanlar(sene 1994) burada asker kıyafetiyle az tavşankanı çay içmedik. Zira askerliğimi Küçükyalı’daki Kenan Evren Kışlası’nda Kara Kuvvetleri Lisan Okulu’nda önce asteğmen, dört ay da teğmen rütbesiyle yapmıştım. Orduevine uğrardık çoğu zaman. Müzeyi gezince bir başka gururlanırdım. Şimdi terhis olup yabancı düştük bu güzel mekânlara.

Taksim Meydanı bugün de her zamanki gibi kalabalık, hani derler ya iğne atsan yere düşmez… İşte öyle… Herkes bir yerlere koşturuyor. Hava sıcak, temmuz sıcağı vatandaşın ensesinde boza pişiriyor. Fakat bu durum meydanın kalabalığından bir şey eksiltmiyor.

Taksim’den aşağı inerken köşede tavuk dürüm yiyip açlığımı yatıştırıyorum. İnsan gezdikçe acıkıyor zira… Biraz aşağıda İstiklal Caddesi kendine davet ediyor insanları. Ben de bu güzel davete icabet edip kendimi İstiklal Caddesi’nin kollarında buluyorum. İstiklal’den insan denizi akıyor sanki. Genç yaşlı, kadın erkek, yerli turist demeden herkes İstiklal’in kucağına atmış kendini. İkindi vakti geçmek üzereyken kendimi o bölgedeki tek cami olan ve beni her gidişimde hüzünlendiren Ağa Camii’nde buluyorum. Beyoğlu’daki bu küçük, şirin mabedi 1596’da Hüseyin Ağa yapmış. İyi ki böyle bir ibadethane yapılmış, yoksa insanlar namazlarını kılacak yer bulamazdı bu kalabalık caddede. Bu camide bir zamanlar Abdülhakim Arvasî Hazretleri de imamlık ve vaizlik yapmıştır. Necip Fazıl onun buradaki vaazlarına iştirak ederek 33 yaşından sonra hidayete erişerek Hakk’ı bulmuştur. Koskoca Beyoğlu’da, bu kalabalık nüfusun aktığı bölgede başka bir cami yok. İşte bu demlerde Nazım Hikmet’in çok sevdiğim bir şiiri olan Ağa Camii’nden şu dizeler düşüyor muhayyileme:

“Havsalam almıyordu bu hazin hâli önceÂh, ey zavallı cami, seni böyle görünceDertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;Allah’ımın ismini daha çok candan andım.Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!...”

İkindi namazını Ağa Camii’nde eda ettikten sonra kendimi yine Beyoğlu’nun bize çok yabancı kucağına bırakıyorum. İstiklal Caddesi’nin dili bana biraz yabancı geliyor. Fakat bir hoşgörü mekânı olarak gördüğüm İstiklal Caddesi’ni bir başka seviyorum. Zira bu cadde üzerinde cami, kilise ve sinagoglar sırt sırta vererek inanç yelpazesi oluşturuyorlar.

Biraz aşağıya inince her köşe başında halktan bir grubun açık hava resitali verdiğini görüyoruz. Yani İstiklal’de herkes kendi meziyetlerini mevcut kalabalığa gösteriyor. Fena da çalıp söylemiyorlar. Dinleyenler grubun önündeki şapkaya gönlünden kopanı atıyorlar.

Caddenin orta kısmında Mısır Apartmanı yükseliyor. Bu binanın önünden geçerken İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif geçiyor aklımdan. Zira millî şair burada vermiş son nefesini.

Eskilerin Cadde-i Kebir(Büyük Cadde) olarak adlandırdığı İstiklal Caddesi hayatın ta kendisi… İstanbul’un özeti gibidir bu büyük ve görkemli cadde… Her türden insan vardır burada. Hacısı hocası, yankesicisi, uyuşturucusu, sanatkârı, sahtekârı… Hepsi ama hepsi…

İstiklal Caddesi’ni anlatırken nostaljik tramvaydan bahsetmemek olur mu? Zira o da bu caddenin sembolleri arasındaki yerini almıştır. Ya caddeyi ortadan ikiye bölen Galatasaray Lisesi’ni… İstiklal Caddesi’ni anlatmak kolay mı? Onu yaşamak lazım yüreklerde...

ANKARA’NIN YENİ VALİ YARDIMCISI KÖPRÜBAŞILI ŞENTÜRK UZUN

M.NİHAT MALKOÇ

Köprübaşı dağlık bir alanda kurulu bir yerleşim yeri olduğu için bu yörede yaşayanlar mecburen okuyorlar. Çünkü okumaktan başka çareleri yok. Bu yüzden Türkiye’nin önemli mevkilerine gelmiş çok sayıda Köprübaşılı bürokrat ve yetkili insan vardır. Bunların sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Buradan göçen aileler çocuklarının okuması için her türlü fedakârlığı yapmaktadırlar. Karadeniz insanının karakteristik özelliklerini en iyi yansıtan bu küçük ilçenin çocukları başarının önündeki bütün engelleri aşmasını bilmektedir. Bu başarılı insanlardan biri de 2009’da “Yılın Genç Lideri” seçilen Köprübaşılı Şentürk Uzun’dur.

Şentürk Uzun, Genç Liderler Derneği’nin düzenlediği ‘Yılın Genç Liderleri’ oylaması sonucunda “Yılın Genç Lideri” seçilerek biz hemşehrilerini gururlandırmıştır. Yedi kategoride düzenlenen ve 56 bin 287 kişinin katıldığı oylamada, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini kolaylaştıran çalışmalarıyla tanınan ve AB uyum yasaları çerçevesinde İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı’na atanan Dr. Şentürk Uzun, yüzde 35.76 oy oranıyla ‘Yılın Bürokratı’ seçilmiştir. Bu biz Köprübaşılılar için bir onur ve gurur vesilesi olmalıdır.

Şirin ilçemiz Köprübaşı’ndan başarılı insanlar yetişiyor ama ne yazık ki Köprübaşı halkı değerlerini yeterince tanımıyor. Oysa Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu’nun açmış olduğu aydınlık yolda yürüyen Köprübaşılılara destek olmak boynumuzun borcudur. Onlar bizim ülke genelindeki medar-ı iftiharlarımızdır. Köprübaşı’nın adını Türkiye’ye ve dünyaya duyuran bu başarılı hemşehrilerimize vefa borçluyuz. Onları tanımalı ve tanıtmalıyız.

Başarılı bir insan olan Köprübaşılı Şentürk Uzun’u bu ilçede tanıyanların sayısı ne yazık ki bir elin parmakları sayısıncadır. Oysa o, yaptığı güzel çalışmalarla Türkiye gündemine oturuyor. Başında bulunduğu kurumlar ülkenin yüzakı oluyor. O, yönetime ve dernekçiliğe yeni ufuklar kazandırıyor. Dilerseniz onu biraz daha yakından tanıyalım…

Köprübaşılı Dr. Şentürk Uzun, 1967’de dünyaya geldi. Şu an itibariyle 42 yaşındadır. Yani ömrünün baharında ve mesleğinin zirveye giden yolundadır. İlköğrenimini Almanya’da Privates Günther-Stöhr Gynasium(Özel Alman Koleji)’nde tamamlamıştır. 1985’te Sürmene Lisesi’ni bitirmiştir. 1989’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni başarıyla tamamlayarak buradan mezun olmuştur. Yüksek Lisansını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalında “Türkiye’de 1980–1990 Yılları Arasında Belediyelerin İdarî ve Malî Yapılarındaki Gelişmeler ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Örneği” konulu tezle yapmıştır. Bununla yetinmemiş Londra’da Middlesex Üniversitesi’nde İşletme ve İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalında “Kamu Sektöründe Stratejik Planlama Süreci” konusunda yüksek lisans çalışması da yapmıştır.

Köprübaşı’nın başarılı isimlerinden Şentürk Uzun, “Misafir Araştırmacı” olarak beş buçuk ay süreyle De Montford Üniversitesi’nde(Leicester-İngiltere) bulundu. Burada bulunduğu süre içerisinde ‘Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma’ konusunda araştırma yaptı. Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalında “İl ve İlçelerin Yeniden Düzenlenmesi ve Örgütsel Etkililik İlişkisi” adlı teziyle “Doktor” oldu. Çok iyi İngilizce ve Almanca bilen Şentürk Uzun evli ve üç çocuk babasıdır.

1990 – 2000 yılları arasında çeşitli ilçelerde(Kütahya-Pazarlar, Konya-Hadim, Ağrı-Taşlıçay, Samsun-Lâdik) kaymakamlık yaptıktan sonra, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrası Sakarya Vali Yardımcılığı yaptı. 2003 yılında kurulan Dernekler Dairesi Başkanlığı’na “Kurucu Başkan” olarak atandı. 19 yıllık meslek hayatında valiliklerden beş takdirname, İçişleri Bakanlığı’ndan üç takdirname ve bir de maaşla ödüllendirme aldı.

Görüldüğü gibi her başarılı insan gibi Şentürk Uzun’un da biyografisi bir hayli uzun… Eğitim düzeyi yüksek, başarılı bir Köprübaşılı O… Dernekler Dairesi Başkanlığı’ndan Ankara Vali Yardımcılığı’na terfi eden Köprübaşılı hemşehrimiz Şentürk Uzun’a yeni görevinde üstün başarılar diliyoruz. Köprübaşılılar onun başarılarının takipçisi olacaktır.

ZİLE’DEN VAN’A KÖPRÜBAŞILI AĞIR CEZA HÂKİMİ: FATİH AKSOY

M.NİHAT MALKOÇ

Köprübaşı bugüne kadar nice değerler yetiştirip Türkiye’nin hizmetine sundu. Bu değerlerden birisi de Köprübaşılı Seyfettin Aslan Aksoy’un(nam-ı diğer Kitapçı Aslan’ın) oğlu ağır ceza hâkimi Fatih Aksoy’dur. Çalışkan, mütevazı ve son derece başarılı bir insan olan Fatih Aksoy son hâkimler, savcılar atama kararnamesiyle Tokat’ın Zile ilçesindeki Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atanmıştır.

Hâkim Fatih Aksoy 6 Mart 1972 tarihinde Trabzon’un Köprübaşı ilçesinde dünyaya geldi. Lise öğrenimini 1988’de Trabzon Lisesi’nde tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi(DTCF) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi. Hukukçu olmayı hedeflediği için bu bölümde sadece bir yıl okuduktan sonra oradan ayrıldı. 1989 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Orada okumaya başladı.

1991’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yatay geçiş yaptı.1993’te okulunu başarıyla bitirdi. 1993–1997 yılları arasında Avukatlık stajı, ruhsatnamesi ve Hâkimlik stajını tamamladı. 1997–2006 yılları arasında sırasıyla Ayrancı/Karaman, Çamlıhemşin/Rize, Datça/Muğla bölgelerinde hâkimlik yaptı. 2006’da atandığı Zile’de Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulundu. Zile’de ve görev yaptığı diğer yerlerde çok sevildi; insanlarla güzel diyaloglar kurdu. Herkesin sevgisini, saygısını ve güvenini kazandı. Bir hâkim için güven her şey demekti. Zile’de çok başarılı olduğu için son hâkimler-savcılar atama kararnamesiyle Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandı. Bu bir terfidir, kendisini bu önemli göreve gelmesinden dolayı kutluyoruz. Köprübaşılı hemşehrileri onunla gurur duyuyor. Yeni görev yerinde de çok başarılı olacağına inanıyoruz.

Köprübaşılı hâkim Fatih Aksoy çok başarılı bir ailenin başarılı bir ferdi… Dokuz kardeşten sekizi üniversite mezunu… Fatih Bey’in abisi Hüseyin Aksoy, Mersin Valisi olarak görev yapıyor. Ailede doktorlar, hâkimler, avukatlar, denetçiler, daire başkanları, mühendisler, başmüdürler var. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Biz Bir Aileyiz-Türkiye Sofrası’ etkinliği kapsamında geçtiğimiz yıllarda bu ailenin reisi Seyfettin Aslan Aksoy-Hatice Aksoy çiftine yılın ailesi ödülü verildi.

Van’ın çiçeği burnunda Ağır Ceza Hâkimi Fatih Aksoy yakından tanıdığım ve takdir ettiğim bir hukukçudur. Her şeyden önce iyi bir Köprübaşılıdır. Trabzonluluk ruhunu hep yaşamış ve yaşatmıştır. Halk tabiriyle hiçbir zaman “ne oldum delisi” olmamıştır. O, mesleğini severek yaptığı için başarılı oluyor; insanlara eşit uzaklıkta durabiliyor. Görevindeki tarafsızlığı her şeyin önünde tutuyor. Dostlukla görevin gereğini birbirine karıştırmıyor. O, mesleğinde hep ilerliyor, gelecekte çok iyi yerlere geleceğinden eminim…

Datça’da iz bıraktı hâkim Fatih Aksoy… Datçalılar onun şehirlerinden ayrılışına çok üzüldüler. Zile’de de kısa zamanda adından söz ettirdi. Zileliler de onu bağırlarına bastılar. Vefalı bir insan olan ve ailesine bağlılığı ile tanınan Fatih Aksoy, Köprübaşı’nı hiçbir zaman unutmadı. Köprübaşı sevgisi onun gönlünde ayrı bir yer tutmaktadır. O çok değerli vali Recep Yazıcıoğlu’nu kendine örnek almaktadır. Onunla ilgili şu düşünceleri bunu göstermektedir:

“Rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu’nu çocukluğumdan beri tanır ve katılabildiğim konferanslarına bizzat katılır, katılamadıklarımı televizyon ekranlarından takip ederdim. Aynı ilçeden olmamız ve babamla olan aile dostlukları nedeni ile de kendisi ile bizzat tanışma mutluluğunu da yaşadım. Çocukluğumda ve öğrencilik yıllarımda hep onun fikirlerini, hayata ve devlet anlayışına getirmeye çalıştığı yenilikleri takip ederdim. Benim yetişmemde ve hayat ufkumun oluşmasında valimin felsefesinin ve yaşam tarzının önemli payı vardır. Benim doğduğum ilçe olan Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Yılmazlar köyünde doğan rahmetli Vali’miz ile yine aynı köyde doğan rahmetli Adnan Kahveci ülkemize yeni bir ufuk açmışlardır. Ne mutlu bana ki her iki büyük insan ile aynı ilçedenim ve her iki insanı da bizzat tanıma fırsatı buldum. Her iki devlet adamı ile her zaman gurur duydum.”(Kümbet Dergisi)

Kıymetli hemşehrimiz Van’ın yeni hâkimi Aksoy’a yeni görevinde başarılar diliyorum.

BİR TRABZON LİSESİ KLASİĞİ… İŞTE BAŞARI BU…

M.NİHAT MALKOÇ

Trabzon Lisesi, 122 yaşında asırlık bir çınar olarak Trabzon ve Türkiye eğitimine hizmet etmeye devam ediyor. Bilindiği gibi bu tarihî okul, 2005 yılında çıkan bir kanunla düz liseyken “Anadolu Lisesi” statüsüne dönüştürülmüştü. Bununla ilgili değişik kesimlerden serzenişler gelmişti. Yakınmaların ortak noktası Trabzon Lisesi’nin dönüşümden zarar gördüğü iddiasıydı. Çoğu kişi bundan sonra Trabzon Lisesi’nin eski dönemlerdeki başarılarını devam ettiremeyeceğini söylüyordu. Tartışmalar ve fikir beyanları daha çok bu yöndeydi.

Günler günleri kovaladı ve aradan tam dört yıl geçti. Trabzon Lisesi “Anadolu” statüsüne geçtikten sonraki ilk mezunlarını bu yıl verdi. Trabzon’da görülmemiş bir mezuniyet töreniyle öğrenciler hayata uğurlandı. Bunlar ‘Anadolu’nun ilk mezunları olsa da, tarihî kurum ismen ve cismen devam ettiği için, aynı zamanda Trabzon Lisesi’nin 122. yıl mezunlarıydı. Çünkü öğrencisi, öğretmen kadrosu ve statüsü değişse de okulun adı saklı kaldı.

Bazı kişiler “Anadolu” statüsündeki Trabzon Lisesi’nin ilk mezunlarının ÖSS’de yeterince başarılı olamayacaklarını, kendilerince sözde kehanetle dile getirdiler. Zaman su misali aktı geçti; ÖSS neticeleri belli oldu. Trabzon Lisesi, tarihinde görmediği bir büyük ÖSS zaferiyle Trabzon eğitiminde ne kadar etkili bir kurum olduğunu herkese gösterdi. Anadolu statüsündeki Trabzon Lisesi’nin ÖSS 2009’daki başarısını tahlil etmeye çalışacağım:

2008–2009 Öğretim yılı sonunda Trabzon Lisesi’nden sayısal alanda 147 öğrenci ÖSS’ye girmiş ve tamamı ÖSS’yi kazanmıştır. Bu öğrencilerden 76’si istedikleri bölümlere yerleştirilirken, 71’i bir bölüme girebilecekken, tercih ettikleri bölümleri tutturamadıkları için üniversiteye yerleştirilememiştir. Sayısaldan sınava giren öğrencilerin %51,7’si üniversitelere yerleşme başarısı göstermiştir. Bir öğrenci Tıp Fakültesi’ne girerken, bir öğrenci Diş Hekimliği Fakültesi’ne girmiştir. Öte yandan 9 öğrenci Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ne, 5 öğrenci Bilgisayar Mühendisliği’ne, 13 öğrenci İnşaat Mühendisliği’ne girme başarısı göstermiştir. Bunların yanında birçok öğrenci de Mimarlık, Gemi İnşaat Mühendisliği, Matematik, Biyomedikal Mühendisliği, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojisi Öğretmenliği, Bilgisayar Öğretmenliği, Bilkent Üniversitesi Burslu Fizik, Matematik Öğretmenliği, Hemşirelik Yüksekokulu, Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi, İç Mimarlık, Makine Mühendisliği, Matematik, Gıda Mühendisliği, Mühendislik ve Doğa Bilim, İşletme, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği, Biyoloji, Şehir ve Bölge Planlamacılığı, Harita Mühendisliği, Kimya Öğretmenliği, Veterinerlik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Mekatronik Mühendisliği, Jeoloji Mühendisliği gibi bölümleri kazanma başarısı göstermiştir.

Trabzon Lisesi bu yılki asıl başarısını TM(Eşit Ağırlık) ve Dil alanında gerçekleştirdi. Yabancı Dil alanında Gamze Selimoğlu adlı öğrenci Türkiye 548. si olarak Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandı. Bu puan türünde bütün öğrenciler üniversiteli olarak yüzde yüz başarı elde edildi. TM puanında 107 öğrenciden 82’si istediği bölüme girdi. Bu alanda 76,6’lık yerleştirme başarısı sağlandı. Eşit Ağırlık(EA) puanında Zeynep Yıldırım 352 puan alarak Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümüne burslu olarak yerleştirildi. Öğrenciler bu kategoride ODTÜ İktisat, Boğaziçi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi gibi bölümler kazandı. TM’de 11 öğrenci Hukuk, 12 öğrenci Kamu Yönetimi, 9 öğrenci Uluslararası İlişkiler, 10 öğrenci Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümlerine yerleştirildi. Bunların yanında birçok öğrenci İktisat, İşletme, Maliye, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği, İşitme Engelliler Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Türk Dili ve Edebiyatı gibi bölümleri kazandı.

Bu yıl Trabzon Lisesi’nden 264 öğrenci ÖSS’ye girdi. 168 öğrenci ÖSS sonucunda istediği bir bölüme yerleşirken, 96 öğrenci ise bir bölümü kazanabildiği halde şansını gelecek yıllarda denemek üzere üniversiteli olma hayallerini bir yıl erteledi. Sonuçta Trabzon Lisesi %63,6 yerleştirme oranıyla Trabzon’daki ağırlığını gösterdi. Emeği geçenleri kutluyoruz.

RAMAZAN DUASI

M.NİHAT MALKOÇ

Bize üç ayların ilk ikisi olan Recep ve Şaban aylarından sonra Ramazanı da görmeyi nasip eden yüce Allah’a had ü senalar olsun. O’nun ilmi her şeyi ihata etmiştir. Rahmeti gazabına galebe çalmıştır. O’nun mübarek varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O hep vardı ve bundan sonra da hep var olacaktır. O’nun saltanatı iki cihanda da bakidir, varlığı ve hükmü zaman ve mekân ötesidir. O ki isterse yaşatır, isterse öldürür. Her şeyin fani olduğu bu dünya gurbetinde sadece O bakidir. Bütün güzellikler onun cemalinin eşyaya yansımış hâlidir. Rabbimizin azametini tasvir etmek müşkildir. Son söz ve mülk O’nundur. Onun içindir ki biz sadece O’na el açarız; yalnız O’ndan isteriz. Bütün güzelliklerin O’ndan geldiğine inanırız.

99 isminin yüzü suyu hürmetine bizlere öncelikle sağlık, afiyet ve bol rızık ihsan eyle!... Evlerimizi bereket ve huzurla doldur ya Rabbim!... Birike birike dağların boyuna erişen günahlarımızı bağışla!... Bizi günah işlemeye meylettiren nefsimizin şerrinden koru!... Bizleri şahsiyetini kaybetmiş, nefsinin oyuncağı olmuş bahtsız zümreden eyleme! Dilimizden Kur’an’ı eksik etme! Bizleri hak ve hakikat ışığını görebilen basiretli insanlardan eyle!...

Bizlere eşsiz nimetler verdin, sofralarımızı bin bir çeşit lezzetle donattın. Basiretten mahrum nazarlarımız ilahî rahmetini görmekten aciz olduğu için bu nimetleri çalışıp kazandığını zannetti. Oysa biz çalışsak da, araya vesileleri koysak da veren el sensin. Ne yazık ki biz günahkâr kulların şükründen acizdir. Rızık namına her şeyleri olsa da kulların kanaat hazinesinden mahrumdur. Onun için gözlerimiz doymuyor, şükre ayıracağımız vakti dünyalık biriktirmeye ayırıyoruz. Dünya bize cazip geliyor, aceleciliğimizden her şeyin karşılığını peşin istiyoruz. Bizleri hakkıyla ve kalbiyle şükredenlerden eyle ya Rabbim!...

Heva ve heves zincirleri elimize, ayağımıza, yüreğimize dolanmış. Ne yazık ki nefs-i emmaremizin kölesi olmuşuz. Bizi bu prangalardan kurtar, sana gelen, seni Rab bilenlerden eyle bizi!... Bütün günah ve isyanlarımızın kiriyle sana geliyoruz. Lütfünde, kahrın da hoştur senin. Senden başka sığınacak açık bir kapımız yok… Bizi kapından boş çevirme Allah’ım!...

Senin rahmetinin ve merhametinin kaplamadığı bir santimetre kare bile yoktur. Kulun bütün günahlarına rağmen yine de yarattığın kulunu affeden ve acıyansın ey yüceler yücesi… Bütün insanların mahşer meydanında toplanacağı, anne babanın bile evladından kaçacağı o dehşetli kıyamet gününün sahibi ve hükümranı sensin. Bizi de affeyle ve bize hesap gününde acı… Amellerin tartıldığı o büyük günde üzerimizden rahmet nazarlarını eksik etme ne olur…

‘Malik’ sıfatınla mülkün gerçek sahibi sensin. Bize o tükenmez hazinenden bizi ezdirmeyecek ve azdırmayacak kadarını lütfeyle!... Kalbimizdeki dünya(lık) sevgisini gider; senin muazzez sevginle doldur. Çölleşen gönüllerimizi ilahî kelamın rahmetiyle yeşert!...

Şeytanların zincire vurulduğu, rahmetinin taştığı bu mübarek ramazan günlerinde ellerimizi ve gönüllerimizi sana açtık; bizleri dergâhından boş çevirme Allah’ım! Mescitlerin müminlerle dolduğu bu manevî iklimde bize de sevaplardan pay nasip eyle!... Günahlarımızı ‘nasuh’ tövbesiyle yakmamızı, yepyeni ve tertemiz bir kulluk sayfası açmamızı bizlere nasip ve müyesser eyle!.... Bizleri de şükrünü eda eden kulların zümresine ilhak eyle!... Günahlarla kararan kalplerimizi tövbelerle cilala, kalplerimizi sana çevir!... Malayaniden uzak eyle!...

Rahmeti ve azameti kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük olan Allah’ım… Üzerimize gelmekte olan belaları, isyan ve şerleri geri çevir, kaza oklarına kalkan ol!...

İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu, kulların açlıkla imtihan edildiği mübarek ramazanda sevap heybemizi doldurmayı bize nasip eyle!... Tövbelerin kabul olduğu aydır Ramazan… Bizler de bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlardan dolayı tövbe ediyoruz, pişmanlık duyuyoruz, tövbelerimizi kabul ve makbul eyle!... Tesbih, tehlil ve tekbirin dillerden gönüllere aktığı bu ramazan günlerinde bizi rahmet kanatlarınla kuşat!... Sen hakim-i mutlaksın... Şeytanın nefsimizi üzerimize saldığı bu imtihan dünyasında bizi bize bırakma Allah’ım!... Senin her şeye gücün yeter. Âmin… Âmin…

RAMAZANA, TERAVİHE VE ÇOCUKLARA DAİR…

M.NİHAT MALKOÇ

Ayların sultanı ramazan, insanların ‘Bir’de buluştuğu, birbiriyle kaynaştığı ve yardımlaştığı müstesna zaman dilimleridir. Bu ayda kalpler yumuşar, merhamet yüreklerden taşar. Kadın erkek, zengin fakir, büyük küçük herkes aynı manevî iklimde soluk alır. Camiler insanlarla hayat bulur. Aynı apartmanda oturduğu halde aylarca birbiriyle görüş(e)meyenler teravih namazı saflarında buluşurlar. Mahalle sakinleri camilerde bir ve beraber olurlar.

Ramazan, büyüklerin oruç ayı olsa da bu ayda çocuklar da farklı bir iklime girerler. Çocuklar en az büyükler kadar sevinirler ramazanın gelişine. Bazıları küçük yaşlarına rağmen oruç tutmakta ısrar ederler; anne babaları ne kadar uğraşsa da onları bu kararlarından döndüremezler. En azından birkaç gün oruç tutarlar, bazıları yarım gün tutmayı denerler. Bu yaştaki çocukların oruca meyli ve merakı bir hayli çoktur. İftardan sonra kız çocuklar anne veya nineleriyle, erkek çocuklar ise baba veya dedeleriyle teravihe giderler. Cami onlar için bir maneviyattan öte bir oyun ve eğlence atmosferidir. Bir kısım çocuklar da teravihleri evden uzaklaşmak, derslerden kaçmak için bir vesile sayarlar; camilerde arkadaşlarıyla buluşurlar.

Çocuklar teravih namazlarında genellikle en arka safa gönderilir. Bu, çocukların arayıp da bulamadığı bir şeydir. Çünkü namazı oyuna ve eğlenceye döndürmek için ortam hazırlanmıştır. Teravih başlayınca çocuklar anne babalarını taklit ederek kendilerince namaz kılarlar. Fakat yan yana iki çocuk gelmişse, işi eğlenceye döndürmek, sulandırmak ve gülmek de kaçınılmazdır. Çocuk bir hayli küçükse, namaz kılanların önünden geçerek camiyi baştan sona dolaşabilir. Zira çocuklar bu yaşta davranışlarının değerlendirmesini yapamazlar. Bu hareketlerde bulunurken ince hesap yapmazlar, derinliğine düşünmezler. Fakat büyükler bu hareketlere hiç de hoşgörüyle bakmazlar. Bazı kaba softaların; namaz kılarken gülüşen, sağa sola bakıp dikkatleri dağıtan çocukları kolundan tutup camiden attığına da şahit olabilirsiniz.

Bu yılki ramazanın ilk teravih namazını kılmak için gittiğim bir camide şahit olduğum bir kabalığı aktarmak istiyorum size. Ramazanın bu ilk teravisinde çocuklar camiyi doldurmuştu. Namaza başlamak için ayağa kalktığımızda yaşı yetmişin üzerinde olduğunu tahmin ettiğim bembeyaz sakallı bir ihtiyarın sekiz on yaşlarındaki bir çocuğu evire çevire dövdüğünü görerek üzüldüm. Cemaatin bakışları o noktaya yoğunlaştı. Müdahale etmeye kalkışanlar olduysa da çocuk ağır bir sille yemekten kurtulamadı. Sorsanız kendisini en büyük Müslüman olarak gören bu ihtiyar, yaptığı bu kabalıkla bunun gibi çocukları camiden soğuttu.

Çocuklar kötü alışkanlıklara bulaşmasın, dinine, geleneklerine bağlı inançlı insanlar olsunlar isteriz. Kahvehanelere, disko ve barlara giden gençleri ‘vurun abalıya’ misali insafsızca eleştiririz. Oysa bu gençleri, henüz çocukluk çağlarında bizler o mekânlara itmişiz. Camiye okumaya gelen çocukları en küçük yaramazlık yaptıklarında, haylazlık ettiklerinde, okuyamadıklarında falakaya çekmişiz. Cennetin güzelliklerini anlatacak yerde, cehennemin ne kadar korkunç bir yer olduğunu anlatarak onları korkutmuşuz. Allah’ın ‘rahman’, rahim’ ‘halim’ sıfatlarından evvel ‘celal’ ve ‘kahhar’ sıfatlarını anlatarak ürkütmüşüz onları. Onlar da zamanla korkularını ümitsizliğe dönüştürmüşler. Kurtuluşu yanlış adreslerde aramışlar.

Başlangıcında rahmet, ortasında bereket ve sonunda mağfiret olan kutlu ramazan ayında kimsenin kalbini kırmamak gerekir. Bu kişi bir çocuksa daha da hassas davranmak bir zorunluluktur. Çocuklar varsın oynasınlar ama camilerden ve dinî duygulardan soğumasınlar.

Çocukları camilere ısındırmak için onları ramazanlarda camiye götürmek lazımdır. Hatta camiye gelen çocuklara lokum, çikolata ve şeker vermek de teşvik etmek açısından önemlidir. Bu küçük giderleri cami cemaatinden varlıklı bir hayırsever pekâlâ karşılayabilir. Bu çocuklar yarının büyükleri olacak; onlara Allah sevgisini, cami adabını öğretmek gerekir. Çocuklar manevî iklimde yetişirlerse ilerde büyük makam ve mevkilere gelince rüşvet almazlar, iltimas yapmazlar, işten kaytarmazlar; vicdanlarının sesini dinlerler; en büyük polisiye kuvvetin vicdanlarda saklı olduğu gerçeğini idrak ederek öylece hareket ederler.

RAHMET EŞİĞİ RUHUN BEŞİĞİ: RAMAZAN

M.NİHAT MALKOÇ

Açılsın kapılar, dağılsın kara bulutlar, yıkansın ruhlar, arınsın kalpler… O geliyor… O ki ayların sultanı, tenimizin canı, maneviyat kervanı, müminlerin hanı… Aç beyinler doyacak, ruhlar cilalanacak, kalpler mutmain olacak, gönül bahçeleri sevgi çiçekleriyle dolacak.

İyi ki geldin ramazan, gönül mabetlerimize teşrif ederek içimizdeki karanlıkları aydınlattın. Kurumuş gönül bahçelerimizin en nadide çiçekleri filizlendi. Rabbini unutanlar manzara-i umumiye bakarak yitiğini aramaya koyuldular. Manevî fırsatlar önümüze serildi ramazanla birlikte… Allah’ın sonsuz rahmetine mazhar oldu kullar… Rahmet sofrası önümüzde duruyor. Herkes kaşığının büyüklüğü ölçüsünce bu sofradaki manevî lezzetlerden payına düşeni alacak. Ne yazık ki bazıları bu nimetlerden istifade etmeyi düşünemeyecek bile.

Ramazan bize hayat vermeye, ruhumuzun eskiyen yanlarını tamir etmeye geldi. Bizlere bîçareliğimizi haykıran, gerçekte güç ve kudret sahibinin yalnız Allah olduğunu hatırlatan bu rahmet ikliminde büyütmeliyiz manevî hissiyatımızı. Ramazandan çok şeyler bekliyoruz. Ramazan bizleri değiştirecek, ruhlarımızı imar edecek, kötü alışkanlıklarımızdan eser kalmayacak inşallah… Ruhların Kâbe’si gönüller ramazan ikliminde daha bir müşfikleşecek. Kaskatı kesilen ruhlar ramazan iksiriyle hayat bulacak, genişleyip ferahlayacak… Katılaşmış kalpler pamuk yumuşaklığına erişecek. Birbirinden hep şüphe eden ve güven konusunda sınıfta kalan insanlar ramazan bağıyla birbirinden emin olacaklar.

Ruhumuzun karanlık dehlizlerini aydınlatacak ramazan… Minarelerden yayılan ışıklar ve mahyalar yolumuzu tayin etmede kılavuzumuz olacak. Sofralarımızı bereketlendirecek ramazan... Zenginle fakir arasındaki uçurum iyice küçülecek, yok olma noktasına gelecek. Zenginle fakir, siyah deriliyle beyaz derili, tahsilli insanlarla okumamış insanlar aynı manevî adrese yönelecek camilerde. Farklılıklar ramazanla birlikte buz gibi eriyecek, ortaklıklarımız dostluğun sigortası olacak. Manevî darboğazı aşmak için önümüze fırsatlar serilecek. Millî birlik ve beraberlik iyice pekişecek. Sahurda çalınan davullar manevî uykuda ısrar edenleri, kendilerini var eden(ler)i unutanları uyaracak. İnsanlar sevgide birleşecek inşallah…

Ramazanla birlikte hayatın merkezine oturacak bir yıl boyunca unutulan camiler… Saflar tutulacak teravih namazlarında. Açlar doyurulacak, sadaka ve zekât müessesesi çalışacak yine. Alım gücü olmayan garibanların kilerleri şenlenecek. Fakirler, zengin sofralarında ağırlanacak. Yıl boyunca duvara asılan ve unutulan Kur’an-ı Kerimler duvardan indirilerek ramazan ayı boyunca okunacak, hatta hatim edilecek. Kur’an hayata dâhil olacak...

Gündüzler oruçla, geceler teravihle idrak edilecek. İnsanlar hayırda yarışacak adeta... Maddî ve manevî kriz unutulacak, soframız ve gönüllerimiz bereketlenecek, canlanacak… Asık suratlarda gülücükler belirecek, gönül bahçelerinde zakkumlar yerini gonca güllere bırakacak. Sivil toplum kuruluşları, belediyeler, vakıf ve dernekler tarafından ramazan sofraları kurulacak. Bu sofralarda mideler aşla, ruhlar manevî feyizle ve muhabbetle doyacak.

Mübarek ramazan ayı, tadını unutamadığımız pideleri ve birbirinden güzel tatlıları soframıza taşıyacak. Ağzımız pide ve baklavalarla, muhayyilemiz ise dinî sohbetlerle tatlanacak. Ruhumuz ve damağımız, hasret kaldığı maddî ve manevî tatlarla hayat bulacak…

Ramazan iklimi insanları çepeçevre kuşatıyor. ‘Ramazan’ deyip de geçmeyin, bizdeki ramazan medeniyeti bir çınar gibi kök salmıştır hayatımıza. İslam ve insanlık her geçen gün biraz daha unutulsa da ‘ramazan’ köklü bir gelenek ve manevî atmosfer olarak devam ediyor. Ramazan ayı, yitiklerimizi hatırlatarak onları bulmanın artık bir mecburiyet halini aldığını haykırıyor bizlere. Ramazan geldiğini hayattaki feyiz ve bereketten, maddî ve manevî canlılıktan rahatlıkla anlayabiliyoruz. İçimiz genişliyor bu yüce aşk iklime girdiğimizde…

Ramazan, idrakimize vurulan paslı zincirleri kıracak. Ruhlarımızda manevî temizlik seferberliği başlayacak. Ramazan, eskiyen ruh dokularımızı yenileyecek. İyi ki geldin ramazan… Bu ayın İslam ümmetine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.