31 Mayıs 2008 Cumartesi

Bir Yerel Sitenin Maharetleri

M.NİHAT MALKOÇ

İnternetin zararlarından söz edip duranlar bu evrensel iletişim ve bilgi vasıtasının hayırlı yönlerinden de bahsetmelidir. Çünkü internet olmasaydı hayatımızda bir şeyler(hatta çok şeyler) eksik olacaktı. İnternet de bıçak gibidir. Katilin elinde ecele, mahir bir cerrahın elinde hayata kapı aralar. Bizler, iki tarafı keskin bu bıçağı hayırlı hizmetlerde kullanarak istifade yoluna gitmeliyiz. İnternetsiz bir hayat, pek çok açıdan eksik bir hayat olacaktır.

İnternet öncelikle ve özellikle iletişim duvarlarının kalkmasına vesile olmuştur. Telefonun soğuk yüzü, internetteki çok yönlü iletişimle bertaraf edilmiştir. Birbirinden uzaktaki insanlar internet platformu sayesinde doyasıya konuşup birbirleriyle yakınlaşma fırsatı bulmuştur. Dostluklar muhabbetle güçlendirilmiştir. Bundan daha güzel ne olabilir ki?

İnternetin yerel değerlerin yaşamasına katkıları da çok büyüktür. Günümüzde her ilin, her ilçenin, hatta kasaba ve köyün bir veya birden çok internet sitesi mevcuttur. Bu siteler sayesinde köylerimiz bile dünyaya açılmıştır. Dünyanın öbür ucunda Amerika kıtasındaki insan, köyündeki haberleri günü gününe almakta, hatıralarının geçtiği toprakları görebilmektedir. Bu az bir şey değildir. Bunun önemini gurbette yaşayanlar daha iyi anlar.

Trabzon’un, dört dağın arasında kalmış mağdur ilçelerinden biri de Köprübaşı’dır. Köprübaşı Türkiye’ye armağan ettiği değerleriyle tanınmaktadır. Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu bu topaklarda doğup Türkiye için hayatlarını feda etmiş, herkesçe tanınan ve sevilen simalardır. Böyle önemli bir ilçenin yeterince tanınmadığı inancındayım. Bu ilçenin tanıtımı için son zamanlarda büyük gayretler gösterilmektedir. Köprübaşı’yla ilgili internet sitelerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Fakat bu sitelerin en köklüsü ve altyapısı en güçlü olanı www.koprubasi.tv sitesidir. 26 Mayıs 2006 tarihinde kurulan bu site, bugüne kadar pek çok hayırlı hizmete öncülük etmiştir. Köprübaşılılara hizmet eden bu site, ikinci kuruluş yılını onurla kutluyor. Bu sitenin hizmetlerinden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum…

Köprübaşılıların gözü, kulağı ve sesi olan Köprübaşı sitesi bu yıl boyunca 11 öğrenciye 5400 YTL öğrenim bursu verilmesine vesile oldu. İki özürlü kişiye özürlü arabası sağladılar. Arabalar Almanya’dan getirilip sahiplerine teslim edilecek. Köprübaşı sitesinde, sürekli güncellenen ve yerel haber akışı sağlayan “Manahoz Haber Ajansı” da oluşturulmuş.

Forum sitesinde insanların birbirleriyle iletişimi sağlanıyor. Yepyeni dostluklar kuruluyor, yeni dostlukların temeli atılıyor. Köprübaşı sitesi yöresel değerlere fazlasıyla önem veriyor. Gelenek ve göreneklerin yaşatılması için olağanüstü bir çaba harcıyorlar. Bilindiği gibi Trabzon için en önemli çalgı aleti kemençedir. Sitede 24 saat kemençe yayını yapılıyor.

Kan ihtiyacını karşılamak için Köprübaşı sitesinde bir de kan bankası oluşturulmuş. Bu kan bankasında pek çok kişinin kan grupları ve acil durumlarda aranabilecek ev ve cep telefonları var. Bu kan bankası aracılığıyla bugüne kadar üç kişiye acil kan sağlanmıştır.

Köprübaşı yerel sitesinde Köprübaşı’nın geçmişten bugüne kadar gelmiş geçmiş değerleri ve değerlileri tanıtılıyor. Bu ilçede önemli işler yapmış, hayırlı hizmetler gerçekleştirmiş, saygın insanlar tanıtılıyor. Böylelikle geçmişle gelecek arasında muhabbet ve saygı köprüsü kuruluyor. Bu vesileyle vefa duygusu yaşatılıyor. Vefa’nın İstanbul’da bir semt adı olmaktan öte, insanı insan yapan ulvi bir duygu olduğu somut davranışlarla kanıtlanıyor.

Köprübaşı sitesi en çok da Köprübaşı ilçesinden uzakta yaşayanların gözü, kulağı ve sesi oluyor. Bu site aracılığıyla başta İstanbul olmak üzere, Köprübaşılıların yoğun olarak ikamet ettiği Gebze gibi yerlerde yaşayan Köprübaşılılar değişik organizasyonlarla bir araya getiriliyor. Bu programlarda yemekler yeniyor, demli çaylar içiliyor, hatıralar tazeleniyor. Bence Köprübaşılıların en büyük eksikliği çabuk organize olamamalarıdır. Böyle siteler bu eksikliği başarıyla gideriyor. Köprübaşı sitesinin bu çeşit gayretlerini takdir ediyoruz.

Her gün Köprübaşı sitesine uğrarım, buraya uğramadığımda kendimi eksik hissederim. Dostların buluşma yeri olan bu sitenin emektarı Ahmet Balcı’ya teşekkür ediyorum.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Bahar Gelmiş Memlekete…Âh Bahar!...

M.NİHAT MALKOÇ

Haber aldık ki bahar gelmiş memleketin dağlarına, bağlarına… Toprağa tutunmuş papatyalar, menekşeler, fesleğenler… Erik ağaçları bembeyaz çiçekleriyle arz-ı endam etmeye başlamış. Soyunuk tabiat, rengârenk elbisesiyle tafra satıyormuş görenlere. Kalpler giriftar olmuş baharın dokusuna ve doyumsuz kokusuna. Kış son nefsini verir vermez bahar nesi varsa toplayıp düşmüş yollara. Topraktaki canlılar uyanmış uzun kış uykusundan. Doğanın solgun yüzüne can gelmiş, kan gelmiş. Tebessüm ediyor somurtkan ağaçlar… Nereye baksan bir cümbüş havası esiyor dört bir yanda. Gülümsüyor tabiat ana evlatlarına.

Bahar taze bir gelin gibi gülen yüzüyle karşılıyor sevenlerini. Koluna taktığı çiçek sepetinde ne yok ki… Yaseminler, beyaz güller, karanfiller, orkideler, açelyalar, begonyalar, laleler, gelincikler, gardenyalar, şebboylar, kır çiçekleri… Daha neler neler… Çiçekler güzelliklerini olanca cömertliğiyle sunuyor güzellikten anlayan, güzeli takdir etmesini bilen gözlere. Bahar bütün yüreklere aşk ve heyecan getirmiş. Karamsar yüreklerde bile ümit çiçekleri açmış. Dünyanın yüzü gülüyor baharla birlikte. Yemyeşil yapraklar, tomurcuklanan çiçekler, cemre düşen hava, su ve toprak insanlığı selamlıyor. Gözler bayram ediyor şimdi.

Bahar neşeyi, ümidi, sevgiyi, kardeşliği; kısacası güzelliği müjdeliyor bütün canlılara. Yaşama sevincimizi artıran bahar, aydınlık yarınlara giden yolda kılavuzluk eder bizlere. Nisanlara ısmarlanan yağmurlar bulutlardan düşmek üzeredir. Yağmur damlaları toprağa can ve heyecan katar bahar mevsiminde. Gökyüzü karanlıklara inat, maviliğini gülen gözlere mertçe ve cömertçe sunar. Bülbülle gülün aşkı koyun koyuna depreşir mehtaplı gecelerde.

Her bahar bir önceki bahardan hatıralar taşır bugüne. Baharlar hazana dönüşünce, yoğunlaşan duyguları yüreklerimize serperler. Baharla birlikte arılar kurtulur hapis hayatından. Çiçeklerle böcekler buluşur kuytularda. Gülle bülbülün aşkı uyanır hatıralar yorganının altında. Sevgiler yaprak yaprak açar gönül ağacında. Umutlar yollara dökülür.

Bu, kimilerinin ilk; kimilerinin son baharıdır. Yürekleri ısıtan şiirdir bahar… Bahar başlı başına yaşam demektir. Dört mevsimin en sevimlisidir bahar… Onda güzellik dışında hiçbir şeyin aşırısını göremezsiniz. Tabiatın uyanışıdır bahar… O gelince duygularımız coşkun sular gibi serinletir içimizi. Baharın aşkına bulutlar yağmur olup yağar nisanlara. Tabiatın canlanışına cümle yaratılmışlar eşlik eder. Çağlayanların coşkun sularının yükseklerden düşmesi baharın aşkınadır. Ovalar rengini baharın muhabbetine banmıştır. Hele yaylalar, hele yüksek dağlar, baharı yüksek heyecanla karşılarlar. Çobanların mutluluklarını katmerleştirir bahar güneşi. Dökülür çayır çimenlere koyunlarla körpe kuzular.

Bahar, karlı dağların üzerindeki bembeyaz elbiseyi çıkarır, yemyeşil şalını atar tepelerin üzerine… Doğu’nun karlı yollarında toprak karası görülünce dünya yeniden kurulur. Toprak, üzerindeki ağırlığı atar atmaz rahat bir nefes alır tebessümle. Baharın heyecanlı güneşi içimizi ısıtır boylu boyunca. Her gecenin gündüzü, her kışın baharı olduğuna inanarak umutla yaşayanlar, bir kez daha haklı çıkarlar. Kışın acısını çekenler baharı bayram sayıp neşelerine neşe katarlar. Baharın güzelliğine güzellik katar tabiattaki canlılar. Bahara katkıda bulunmak için ağaçlar çiçeklenir, toprak derin uykusundan uyanıp yeşillenir. Kuşlar en güzel şarkılarını bahara ayırırlar. Güneşin gülen yüzü karşısında karlar erimeye mahkûmdur. Bulutlar yağmurunu esirgemez güleç yüzlü bahardan. Dağlardan kıvrıla kıvrıla gelen derelerin coşması bahara duyduğu derin sevginin ve muhabbetinin tezahürü değil de nedir?

Bahar, aşkların uyandığı aydır। Renklerin ve ahenklerin sarmaş dolaş olduğu, çiçeklerle böceklerin oynaştığı bu zaman diliminde hayatın nabzı diğer zamanlara göre daha belirgin atar. Bütün mevsimler baharı kıskanır aslında. Kekik kokusu toprak kokusuna karışır. Delikanlılar heyecan ve coşkularını zapt etmekte zorlanırlar. Kışın büzüşen ruhumuzu iyice azdırır bahar… Günbatımlarında güneşin sarısı düşer denizin mavi sularına. Kızgın güneş, mavi suların dudağına ateşli bir öpücük kondurur. Baharı teğet geçmeyelim dostlar…

13 Mayıs 2008 Salı

İnternet Medyası

M.NİHAT MALKOÇ

Zaman pek çok şeyi değiştiriyor hayatımızda. Değişmeyen tek şey kaldı hayatımızda; o da değişim… Değişime direnenler de zamanla değişmek zorunda kaldılar. Teknolojik gelişmeler sınır tanımıyor. Dünyada ve Türkiye’de internet iletişim ağı kurulalı beri alışkanlıklarımızda ve ilgi alanlarımızda çok köklü değişimler oldu. İnternet, hayatımızı değiştirdi. Artık dünya bir tık ötemizde duruyor. Bir tuşla milyarlarca sayfaya ulaşabiliyorsunuz. İster bilgi, ister belge, isterse haber olsun; aklınıza gelen her şey yanı başınızda. Ciltler dolusu kitap bir portalda toplanabiliyor. Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Öğrenmek ve araştırmak isteyen meraklıların işi iyice kolaylaştı günümüzde.

Günümüzde internet medyası kısıtlı imkânlarla çok büyük atılımlar gerçekleştiriyor. Sanal ortamda onlarca haber sitesi var. Bu sitelerin bir kısmı sağlıklı bir altyapıya sahip değil. Bazıları kopyala yapıştır yaparken, bazıları işlerini hakkıyla yapıyorlar. İnternette yayın yapan gazeteler ve haber siteleri görsel ve yazılı basınla başa baş mücadele edecek güce eriştiler. Türkiye internetle tanışalı beri 16 yıl geçti. Bu süre içerisinde Türkçe portallar akıl almaz miktarda arttı. Fakat içerik konusunda bu zenginliği ve çeşitliliği henüz göremedik. İçerik açısından güven vermeyen, yanlış yönlendirmelerde bulunan sitelerin sayısı hiç de az değil. Bunu önlemek için internetin denetlenmesi, acilen belli bir nizama kavuşturulması gerekir. Bu konuda ülke olarak bir arpa boyu yol alamadık, üstelik bu hususta çok da geç kaldık. Batılı ülkeler bu meseleyi çoktan hallettiler; internetteki başıboşluğun önüne geçtiler. Ülke olarak bizdeki internetin de bir etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu alana bir düzen verilmelidir. Canı isteyen kafasına göre site kurup insanları yanlış yönlendirmemelidir.

Teknolojinin ışık hızıyla gelişimini sürdürdüğü, hayatın iyice kolaylaştığı, bilgiye ulaşma imkânlarının görülmemiş bir biçimde arttığı bu uzay çağında internetin gücünü hiç kimse inkâr edemez. İnterneti kötü bir vasıta olarak göstermek haksızlıktır. Yerinde kullanılırsa bu bir nimettir aslında. Fakat bu nimeti kötü emellerine alet edenlerin sayısı da az değildir günümüzde. Bıçak misalidir internet... Nasıl ki bıçak usta bir cerrahın elinde hayat kurtarıp, bir katilin elinde hayatları söndürüyorsa işte internette iyi niyetli kişilerin elinde faydalı bir araç olurken kötülerin elinde ahlak kirliliğine dönüşebiliyor. Bu yüzden internetin kısa zamanda kontrol altına alınması gerekir. Başıboşluk her zaman felaket getirir.

İnternetin zararlarına karşı millet olarak köklü önlemler almalıyız. Her şeyden evvel devleti idare edenlerin kısa zamanda internetle ilgili açık, net ve ayrıntılı bir kanun çıkarması gerekir. Bunun yanında vatandaşlar olarak da duyarlı olmalıyız. İnternetin zararlı etkilerine karşı milletçe topyekûn mücadele etmeliyiz. Öncelikle otokontrol gerçekleştirilmelidir. Çünkü hepimiz bu gemide yolcuyuz. Gemi batarsa hepimiz zarar görürüz. İnternette sansür olmasın ama insanlar da bu milletin hassasiyetleriyle oynamasın. Bizi biz yapan ahlakî değerlerimizi yok farz edenlere fırsat vermeyelim. Çocuklarımızın çizgiyi aşmalarına göz yummayalım.

Türkiye’de öncelikli olarak yapılması gereken şey internet altyapısını güçlendirmektir. Ülkemizde internet altyapısı sanıldığı kadar güçlü değildir. Çünkü devletin bu alanda attığı ciddi adımlar yoktur. Ferdi çalışmalar da yetersizdir. Bir gün bu altyapı iflas ederse, çökerse hepimiz bu enkazın altında kalırız. Geniş bant internet erişimi, internet ve bilgisayar kullanımı konusunda gelinen nokta küçümsenemez ama kat edilecek ciddi yollar ve alacağımız önlemler vardır. Bizler pek çok konuda gösterdiğimiz dağınıklığı ve başıboşluğu internet konusunda da gösterdik. Kısa zamanda bu açığımızı telafi etmeliyiz. İnterneti geniş kitlelere yaymalıyız.

Yakın bir gelecekte kâğıdın pabucu dama atılabilir। Artık her şey internetten gerçekleştiriliyor. Banka işlemleri, çeşitli ödemeler, siparişler hep bu yolla yapılıyor. Ciltler dolusu eser bir programa sığdırılabiliyor. Evlerdeki kitap yığınları internet sayesinde erimeye başladı bile. Kimse eskisi kadar kitap almıyor. Ansiklopediler tercih edilmiyor. İnternet evlerimizdeki ve hayatımızdaki yükü iyice hafifletti. İnternet yeni bir hayat demek!...

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Dünden Bugüne Vakıf Medeniyeti

M.NİHAT MALKOÇ

İslam inancında mülkün sahibi Allah’tır. İnsanlar sadece emanetçidirler. Belli bir süre imtihan edilmek için dünyaya gönderilen insan, bütün davranışlarından sorumludur. Malımızı nasıl kazandığımız ve nerede harcadığımız elbette sorgulanacaktır. Helal yollardan kazanılmayan ve yerinde kullanılmayan para, kişinin başına dert olabilmektedir. Malvarlığımızı insanların hayrına kullanmak manevi mertebemizi yükseltir. İnsanların en hayırlıları insanlara faydalı olanlardır. Bu anlayış vakıf kültürünün doğmasına zemin hazırlamıştır. Geçmişte insanlarımız vakıflar kurarak hayırda yarışmışlardır.

Vakıflar özde dayanışma ve yardımlaşma temeline dayanır. Türk kültürünün ve medeniyetinin geçmişten bugüne aktarılmasında vakıfların ifa ettiği görev çok büyüktür. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan günümüze kadar vakıflar çok mühim işlere imza atmışlardır. Şahısların yapamadığı işleri vakıflar gerçekleştirmiştir. Onun içindir ki vakıflar kültür ve medeniyet tarihi içerisinde çok ciddi roller oynamıştır. Bizler zengin bir vakıf kültürünün varisleriyiz. Vakıflar dayanışmanın ve yardımlaşmanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Geçmişteki eserlerin ayakta kalması vakıfların hizmetleri sayesindedir.

Osmanlı devleti çok zengin bir vakıf medeniyeti kurmuştur. Bu kurumların uzun ömürlü olması için onlara kalıcı gelir kaynakları sağlanmıştır. Vakıflar devletin tekelinde olmaktan kurtarılmış, bu hizmetlerin manevî boyutu hakkıyla anlatılarak şahısların vakıflara sahip çıkması sağlanmıştır. Durumu iyi olanlar vakıflara maddî yardımlarda bulunmuşlardır. Durumu iyi olmayanlar ise bizzat hizmet ederek bu hayır yarışına destek olmuşlardır.

Vakıflar sadece yardım amaçlı kurulmuş teşkilatlar değildir. Selçuklulardan günümüze kadar akla gelebilecek hemen her alanda bir vakıf kurulmuştur. Hangi alanda bir eksiklik ve boşluk görülmüşse onunla ilgili bir vakıf teşkilatı oluşturulmuştur. İnsanların dışında, hayvanları ve çevreyi koruma amaçlı çok sayıda vakfın varlığından bahsedilmektedir.

Millet olarak zengin bir vakıf kültürünün mirasçılarıyız. Bizler hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisi için bile vakıf kuran bir milletin evlatlarıyız. Bu millet bayram günlerinde top atılarak halkın sevindirilmesini düşünmüş, alışveriş edenlerin aldatılmasını önlemeyi kendine vazife saymıştır. Yoksul genç kızlara çeyiz verilmesi, bunların düğünlerinin yapılması bile hesaba katılmıştır. Cezaevlerindeki mahkûmların ihtiyaçlarının karşılanması, ziraatın geliştirilmesi, borç yüzünden hapse girenlerin borçlarının ödenmesi bir mesele olarak görülmüş, ilgili vakıflar kurularak gerekli önlemler alınmıştır. Çocukların açık havada gezdirilmesi, Van gölünde gemi işletilmesi, kimsesiz fakirlerin ölülerinin kaldırılması, mektep çocuklarına yardım edilmesi gibi alanlarda da vakıf kuran Osmanlı, bu hayır müesseseleri sayesinde uzun ömürlü olmuştur. Böylece halk devletine güvenmiş, sevgi beslemiştir.

Bugün vakıf medeniyeti o görkemli eski görünüşünden çok uzaktır. Onun içindir ki aradığımız huzuru bulamıyoruz. Zira insana huzur veren şey, başkalarına faydalı olmak ve onların hayır duasını kazanmaktır. Zamanımızda kurulan derneklerin ve vakıfların önemli bir kısmı tabela derneği ve vakfı olmaktan öteye gidemiyor. Çünkü bir kısmının teşkilat yapısı çok zayıftır, bir kısmı kişilerin tekelindedir. Eğer o eski vakıf medeniyeti bugün de varlığını sürdürebilseydi aç ve mağdur insan ve hayvan kalmazdı. Günümüzde satıcılar müşterilerini aldatıyorsa, fakirlerin boynu bayramlarda bükülüyorsa, evlenme çağına gelmiş kızlarımız ve erkeklerimiz evlenemiyorsa, insanlar borç yüzünden hapse veya mezara giriyorsa, garibanlar hastanelerde rehin kalıyorsa, bazıları çöplerden rızkını arıyorsa, kimsesiz ölüler ortada kalıyorsa, işkence sıradanlaşmışsa, çevre tahrip ediliyorsa, büyüğe saygı, küçüğe sevgi kalmamışsa, bencillik hayatı kasıp kavuruyorsa bunlar ilgili vakıfların olmayışı yüzündendir.

Geçmişte vakıflar halka hizmet ederek devlete büyük destek sağlıyorlardı। Emin olun ki vakıflar ihya edilirse pek çok mesele kendiliğinden çözülecektir. Halk- devlet dayanışması güzellikleri beraberinde getirecektir. Huzur ancak böyle sağlanır. Yeter ki birlik olalım.

Ben Hiç Büyümedim Anne!...

M.NİHAT MALKOÇ

Ben hiç büyümedim anne!...
Her zaman senin kollarında buldum tarifi imkânsız huzuru… Hayat denizinin korkunç dalgaları arasında boğuşurken sen bana güvenli bir liman oldun her zaman. Yağmur ve dolu aman vermediği zamanlarda sevgi şemsiyesini açtın üzerime. Sen ıslandın beni yağmurdan korumak için. Zemheri soğuklarında üstündeki yırtık pırtık paltoyu çıkarıp, üzerime giydirdin. Üşüdüğünü belli etmemek için dişlerini kerpeten gibi sıktın. Çoğu zaman sofradan yarı aç kalktın. Çocukların aç kalmasın diye tok insan rolü yaparken ne kadar da zorlanırdın.

Ben hiç büyümedim anne!...
Kanından kan, canından can verdin bana anne… Bir kordondan can taşıdın bana aylarca. Sütünü çeşme yapmıştın soğuk kış gecelerinde. Uykusuz gecelerin sebebi ben olsam da bunu dert etmezdin. Sarıp sarmalamalarının hazzını unutmak mümkün mü? O candan sarılmaların, öpmelerin, koklamaların gitmiyor gözlerimin önünden. Fedakârlık ve cefakârlık abidesi olmuştun yüreğimde. Uykularını böldüğümde tebessümünü eksik etmemiştin hiçbir zaman. Sımsıcak nefesin değince yüzüme, güneşim olurdun; sıcaklığın içime işlerdi.

Ben hiç büyümedim anne!...
En tehlikeli durumlarda bile can parçanı korumak için bir aslan kesilir, öne atılırdın. Kendi canını hiçe sayıp bizim canımızı pırlanta kadar kıymetli tutardın. Yüzünün gülmesi, bebenin dudaklarındaki tebessüme bağlıydı. Yolların uçurumlara dönüştüğü zamanlarda selamet sahiline geçmek için bize yol ve köprü oldun annem. Gönül ağacının kurumaması için ab-ı hayat oldun kökümüze. Kapkaranlık gecelerimize dolunay oldun. Yıldızların umuda aktığı demlerde hasret oldun. Yolların ayrımında bir damla gözyaşı oldun.

Ben hiç büyümedim anne!...
Eyüp sabrından öteydi sabrın. Sabır acı olsa da meyvesinin tatlı olduğunu senden iyi kim bilebilirdi ki? Engin hoşgörünü Mevlana’dan, doyumsuz sevgini Yunus’tan almıştın besbelli. Kederleri bohçalayıp uzak diyarlara attın. Saçlarımı okşayışın en etkili ilaçtı gönül sancılarıma. Bir güneş gibi doğardın odamıza. Hanemizden ayrılışın, güneşin batması gibi, aydınlıklarımızı alıp götürürdü uzaklara. Bir gülüşün bütün yorgunluklarımızı siler süpürürdü. Sesin yanık bir nağme olup kalbimize zümrüt tahtını kurardı; bülbülleri kıskandırırdı sözlerin.

Ben hiç büyümedim anne!...
Soframızdaki berekettin anne. Yuvanı aydınlatabilmek için bir mum misali yanardın. Kınalı ellerin ekip biçmekten nasırlaşmıştı. Çocuklarını doyurmak için gecelerden vakit çalar, günlere eklerdin. Hayatın kurşundan ağır yükü belini bükmüştü. Fakat gönlün dipdiriydi. Yorgunluklar, uykusuzluklar gözkapaklarına hükmedemezdi. Saçlarındaki kınalar, aklarını kapatmaya yetmezdi. Bu aklar ömrün paklığına delildi aslında. Bizler eve gelmeden rahat etmezdi gönlün. Gözlerin yollarda kalırdı hep... Muhkem bir kaleydin gönül başkentlerinde.

Ben hiç büyümedim anne!...
Gözlerin engin denizler gibi masmaviydi. Gözlerinin mavisinde görürdüm mutluluğun resmini. Sevgilerin en içtenini sende gördüm. Şefkati de, merhameti de hep karşılıksız verdin hayat boyunca. Senin dokunulmazlık zırhına büründükçe kötülüklerden emin oldum daima. Affetmeyi, güzel bakıp güzel görmeyi senden öğrendim. Her umutsuz vakada bir umut ışığı bulabilmeyi sen öğrettin bana. Sen su gibi aziz, ekmek kadar mübarektin anne!...

Ben hiç büyümedim anne!...
Şimdi sensizliğin uçurumunda hayatla ölüm arasında, pişmanlıkların ortasındayım. Saatin tiktakları yalnızlığımı daha da artırıyor. Dualarına tutunuyorum belaların sağanağında. Hayatta bir kez üzdün ama tam üzdün beni. Hatıraların mezarlığında seni arıyorum şimdi… Sesime ses ver, hasretime vuslat ol. Zaman tezgâhında artık hasret dokunmasın. Geceler acılara banmasın. Şimdi bütün düşlerim sana çıkıyor anne. Seni çok seviyorum…