31 Aralık 2007 Pazartesi

“Eylül Irmakları” Gönüle Akıyor

M.NİHAT MALKOÇ

Her çıkan kitap beni, istediği oyuncağı satın alınmış çocuklar gibi sevindirir. Kitabın doğuşunu insanın doğuşu kadar anlamlı ve muteber sayarım. Çünkü bana göre kitapların da kendince bir sesi, dili ve yüreği vardır. Her birinde nice hayatlar saklıdır. Onları okudukça bu hayatların ve fikirlerin içine destursuzca gireriz. Bizleri hep güler yüzle karşılarlar.

Ülkemizde her yıl hemen her düşünceden ve türden binlerce yeni kitap, raflardaki yerini alır. Vitrinler gül bahçelerine dönüşür. İnsanlar; düşüncelerine yakın buldukları, ilgi duydukları kitapları satın alarak kütüphanelerine kazandırırlar. Bizim gibi eli kalem tutan kişiler için kitap, hava ve su gibi elzemdir. Öyle ki, sayfalar devirmediğimiz akşamlar gözümüze uyku girmez. Yazan kişiler birbirlerinin halini bildiği için yeni çıkardıkları kitaplarından imzalayıp dostlarına gönderirler. Bu, yazar dayanışmasının en güzel örneğidir.

Bu senenin son aylarında kıymetli şair ve yazar dostum Mustafa Özçelik, bu yıl yayınladığı kitaplardan bir demet gönderdi bana. Birbirinden değerli bu kitaplardan özellikle “Eylül Irmakları” adını taşıyan, ilgimi çekti. Çünkü şiirsel bir ismi vardı kitabın… Fakat bu bir şiir kitabı değildi. Özçelik son dönemlerde yazmış olduğu denemelerini bu isim altında bir araya getirmişti. Sütun Yayınları tarafından yayınlanan ve 156 sayfadan meydana gelen eserde 25 tane deneme bulunuyor. Bu denemeler son dönem edebiyatına ışık tutuyor.

“Eylül Irmakları” adını taşıyan bu kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdeki iki deneme Yunus Emre’yi, iki deneme Nasrettin Hoca’yı, iki deneme Yahya Kemal’i, birer deneme de Mehmet Akif’i, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Leyla ve Şeref Hanım’ı konu edinmiştir. Yazar, ikinci bölümde ikişer yazıda Necip Fazıl’ı, Samiha Ayverdi’yi, birer yazıda A. Nihat Asya’yı, Bahattin Karakoç’u, Nurettin Topçu’yu, Sezai Karakoç’u ele almıştır. Üçüncü bölümde ise günümüzün değerlerine yer vermiştir. Bu kısımda sanatçının kişilik ve sorumluluk boyutlarını sorgulamıştır. Son dönem şiirindeki simalardan M. Atilla Maraş’a, merhum M. Akif İnan’a, Metin Önal Mengüşoğlu’na, Nezir Akalın’a, Mustafa Miyasoğlu’na, A. Vahap Akbaş’a ve gölgede kalmış bir şair olan Ahmet Veske’ye değinmiştir.

Eskişehir’den Türkiye’ye seslenen, arı gibi çalışkan ve verimli olan Mustafa Özçelik, üslup sahibi bir şair ve yazarımızdır. Onun şiirleri de, denemeleri de oturmuş bir kalemden çıkmış intibaını verir. Düzyazıları, özellikle de denemeleri şiir renginde ve tadındadır. Yirmi bir yaşında edebiyat hayatına atılan bu usta kalem, 32 seneden beri aralıksız yazmaktadır. O, edebiyatın her sahasında özellikle şiir, deneme, makale, biyografi, öykü, masal, günlük türlerinde çalışmalar yapmaktadır. “Gelişme, Mavera, Yönelişler, İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gül Çocuk, Dolunay, Düş Çınarı, Dergâh, Kayıtlar, Kültür Dünyası, Kırağı, Kardelen, Seviye, Kitap Dergisi, Bu Meydan, Kalem ve Onur, Güneysu, Kubbealtı Akademi, Bizim Külliye, Yansıma, Bir Nokta, Vuslat, Edebiyat Ortamı, Taşra Edebiyat, Yedi İklim, Yitik Düşler, Ay Vakti, Gonca Çocuk” dergileri onun edebî verimlerini gün yüzüne çıkardığı, okuyucuyla buluşturduğu periyodik yayınlardır. Yıllardan beri bu kadar çok yayında edebî verimlerini yayınlayan velut bir yazarın üslubunun oturmuş olması tabiî bir neticedir.

Yazarlar çok okuyan insanlardır. Başka bir deyişle çok okuyan insanlar zamanla yazar olurlar. Çünkü okumak dolmak, yazmak boşalmaktır. Okuduklarımız bizde bir birikim oluşturur, bu birikim zamanla inkişaf alanı arar kendine. İşte bu noktada yazmaya, bildiklerimizi paylaşmaya başlarız. Mustafa Özçelik de böyle oluşturmuş Eylül Irmakları’nı… Bu kitap özellikle oturulup yazılmamıştır. Yazar değişik dergilerde yayınladığı yazılarını bir araya getirmek istemiş, dağınıklığın önüne geçerek tabir caizse onları zapturapt altına almıştır.
Yazar Özçelik, “Eylül Irmakları” adlı eserinin önsözünde : “Bir yazar, yazar olmaktan çok, öncelikle iyi bir okuyucudur. Hem çağdaşlarını hem de önceki dönem yazarlarını ciddi okumak durumundadır. Bu faaliyet sadece okumakla da sınırlı kalmamalı, yazarlar ve eserleri üzerinde düşünmeli, yorumlar yapmalıdır.” diyerek bu eylemi elzem bir iş olarak görüyor.

“Eylül Irmakları” adlı deneme kitabı özellikle son dönem edebiyat çevresine ışık tutuyor. Bu ışığın huzmelerini takip ederek yeni dönemin özüne giden kapıyı aralıyoruz. Bu kitapta Türk şiirinin en gür sesli şairi Yunus Emre’den, hoşgörünün mimarı Mevlana’ya kadar pek çok millî ve evrensel değerimizi bulabiliyoruz. Kitap Yunus Emre’yle başlıyor, Ahmet Veske’yle nihayetleniyor. Bu iki şair arasında, edebiyat ağacının yüksek dallarında gezinip duruyoruz. Yerle sema arasında diyardan diyara dolaşıyoruz. Her edip bir renk ve çeşni sunuyor tasavvurumuza… Özçelik’in tutarlı ve isabetli eleştirileri önümüzü aydınlatıyor. Edebiyata onun gözüyle baktığımıza değiyor. Zira o, değerlendirmelerinde bizi yanıltmıyor.

Özçelik’in çok okuyan ve muhakeme eden bir insan olduğunu biliyorum. Bunun ipuçlarını eser ve edip değerlendirmelerinde açıkça görebiliyoruz. O, denemelerinde malumu ilan etmiyor, bilhassa bilinmeyenleri okuyucuya sunmayı, söze doyumsuz bir lezzet katmayı öncelikli gaye ediniyor. Değerlerimize onun gönül dünyasından baktığımızda evvelden oluşmuş önyargılarımız da güneşe değen buzdağları gibi eriyip gidiyor. Neticede yalandan ve abartıdan arınmış, asıl marifeti samimiyet olan sözler kalıyor kelam eleğinin üstünde…

Anadolu’da Yunus’u ve Mevlana’yı bilmeyen ve sevmeyen yoktur. Fakat bazı kesimler Yunus’u ve Mevlana’yı kendi emellerine alet etmek için hakikatleri tersyüz ediyorlar. Bu kesimlerin temsilcileri olan kalemler, çok farklı ve bir o kadar da bizden uzak bir portreyle karşımıza çıkıyorlar. Bir de bakıyorsunuz ki Yunus Emre, Allah aşkını kapının dibine koymuş, affınıza sığınarak söylüyorum, bir zampara olup çıkmış karşımıza. Mevlana’nın hak ve hakikat paydasında hocalarıyla olan samimiyeti de başka şekillerde algılanmış, zihinler bulandırılmış, inançlı kesimlerin aklının ucundan bile geçmeyen şeyler yakıştırılmış bu halk ve Hak dostlarına. Bu gibi değerleri, Mustafa Özçelik gibi dürüst ve inançlı kalemlerden okursanız fikir bataklığına saplanmazsınız. Onun içindir ki bu kıymetli gönül adamının süzgecinden süzülen hakikat damlacıklarını çok önemsiyorum.

Dedim ya, değerlerimize ve değerlilerimize bir de Özçelik’in hakikat penceresinden bakalım. O, hayata dair isabetli teşhislerde bulunuyor. Bununla da kalmayıp manevî tedavi yollarını da sıralıyor. Bir çeşit gönül tabipliği yapıyor. Eylül Irmakları’nda onun, yozlaştırılan hayata dair isabetli teşhislerinden ve tedavi önerilerinden bir demet sunmak istiyorum sizlere:

“Kendimizi, insanımızı, insanlığımızı kaybediyoruz. Patron zalim, işçi hilekâr, sultan adaletsiz, âlim cahil… Eşyanın dilini unutmuş, solan çiçeğin, kuruyan ırmakların feryadını duyamıyor hale gelmişiz. Onca mal gönül darlığımızı gidermiyor, onca kitap, dergi, gazete bizi hakikatin bilgisine ulaştıramıyor. Bilim adamımız doğruyu öğretmiyor/öğretemiyor. Sanatçımız varlığın ve var edenin sırrını hissettiremiyor. Ressamımızın gönül gözü kapalı… Patronumuz rüyasında para yığınlarından başka bir şey görmüyor. Siyasetçimiz hilekâr, dostlarımız riyakâr, rakamlarımız sevimli, çiçeklerimiz susuz. Vaizin sesi ulaşmıyor içimize, kitap sayfaları içimizi karartıyor. Musiki, bir felaket çığlığına dönüşüyor ve hiçbir noktada birleşemiyoruz. Düşünelim… Birleşemeyenler ‘Bir’e nasıl gidecekler? İşte Yunus, bu birleştiriciliğin “Bir’e gitmenin de sınavını vermiş bir insan. Öyleyse onunla beraber, önce tövbe ederek sonra ‘bismillah’ diyerek söylemeye başlayalım: Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevla’m seni!”(“Yunus Emre’yi Yeniden Okumak” , Eylül Irmakları, s.14)

“Eylül Irmakları” isimli deneme kitabında ansiklopedik bilgilere yer vermiyor Mustafa Özçelik… Bu eserde şiir altyapısı güçlü bir şairin doyumsuz mensur yazılarıyla gönlümüze ziyafet çekiyoruz. Onun satırlarında edebiyatın derinliklerine yol alıyoruz. Bizleri nükteleriyle güldüren Nasrettin Hoca’nın bir mutasavvıf ve bilge insan olduğu gerçeğini ondan öğreniyoruz. Mevlana âşığı iki kadın şair Leyla ve Şeref Hanım’ın hayatındaki sis perdelerini yine o aralıyor. Yahya Kemal’deki tarih şuurunu ve milliyet telakkisini bu kadar sade ve sade olduğu kadar da derin anlatan başka bir kalem erbabı az bulunur.

Eylül Irmakları, daha evvel yine aynı yayınevi tarafından yayınlanan Nun ve Kalem’in bir devamı izlenimi veriyor। Bu eser de bize denemenin doyumsuz hazzını vermişti. Bizler bu denemeler zincirinin yeni halkalarını büyük bir iştiyakla bekliyoruz. Kalemin hiç susmasın.

Hiç yorum yok: