8 Aralık 2007 Cumartesi

Bir Kalem Daha Sükût Etti: Erhan Bener

M.NİHAT MALKOÇ

Hayatımız pamuk ipliğine bağlı sanki… Her şey yaşamla ölüm arasında sıkışıp kalmış… Bizi ayakta ve diri tutan “can” denen o ipliğin gücü… Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi “Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir.” Öyleyse, tel kopana kadar dünya denen bu fena yurdunda güzel bir iz bırakmalıyız. İz bırakmayan bir insanın yaşadığının delili ne olabilir ki?… Tekrar dünyaya dönüp “Ey efendiler… Bu dünya denen mezrada ben de yaşadım. Şunu şunu yaptım, sonra da ebedî yurduma göçtüm” diyemeyeceğinize göre, adınızı ebedileştirecek eserler vermeniz gerekir. Bu eserler çeşit çeşittir. Mimarsanız görkemli bir yapı, müzisyenseniz eşsiz bir beste, doktorsanız bir can, mühendisseniz hünerli bir buluş, öğretmenseniz geleceğe altın nesiller, şairseniz şiirler, yazarsanız hikâye ve romanlar bırakabilirsiniz. Eserleriniz ayakta kaldığı müddetçe sizler de dünya üzerinde yaşarsınız.

Türk edebiyatına çok sayıda eser kazandıran Erhan Bener’in dünyadan göçüşü, ebedî âleme gidişi bana “insan ve eser” ilişkisini hatırlattı. Zira insan eseriyle vardır. Horasan erlerinden Hâdim’de medfun büyük evliyadan Mevlânâ Ebû Sâid Muhammed Hâdimî der ki: “Kâmil odur ki, bıraka dünyada bir eser/Eseri olmayanın yerinde yeller eser” Gerçekten de öyle değil midir? Bence kişiye ölmek değil, asıl unutulmak koyar. Yazar Bener, giderken unutulmayacağını da fısıldadı kulaklara. Zira adını yaşatacak onlarca eser bıraktı geride.

Edebiyatımızın usta kalemlerinden birisiydi Erhan Bener… O pek çok sahada eser veren çok yönlü ve zengin bir kalemdi. Herkes gibi şiirle başlamıştı edebiyata. 1948 senesinde şiirlerini “Sesler” adı altında iki kapak arasına almıştı. Şiirin ardından 1953’te ilk romanı olan “Acemiler” i yazmıştı. Bu yazma macerası ömrünün son demlerine kadar soluksuz devam etmişti. Türk edebiyatı zincirine yeni halkalar eklemişti. Bu halkalar roman türündeydi daha çok… “Yalnızlar, Loş Ayna, Ara Kapı, Baharla Gelen, Elif’in Öyküsü, Macellos da Vinci’nin Serüvenleri, Oyuncu, Böcek, Ölü Bir Deniz, Sisli Yaz, Ortadakiler, Tekilleşme, Bir Büyük Bürokratın Romanı, Anafor, Hınzır Kız, Dönüşler, Köleler ve Tutkular, Işığın Gölgesi, İlişkiler” onun Türk roman külliyatına kattığı doyumsuz eserlerdir. “Aşk-ı Muhabbet Sevda, Gece Gelen Ölüm, Günbatımı Öyküleri, Denizaşırı Öyküler, Yaralı Aşklar, Bir Demet Mimoza, Aşk Nereye Kadar” adlı öykü kitaplarını anmadan geçmek ustaya haksızlık olur.

Bener, hayatı boyunca 30’un üzerinde kitaba imza attı, kimi eserleri de yabancı dillere çevrildi. Çocuk kitapları, çevirileri ve radyo oyunları da bulunan Bener’in “Yalnızlar”, “Ölü Bir Deniz”, “Böcek”, “Aşk-ı Muhabbet” ve “Sevda” adlı eserleri sinemaya ve televizyona uyarlandı. Bener’in, “Hızır Doktor”, “Bürokratlar” ve “Şahmeran” adlı oyunları, İstanbul Şehir Tiyatrosu, Ankara Halk Tiyatrosu ve Ankara, Konya, Diyarbakır Devlet Tiyatroları’nca sahneye konuldu. Sahnelenen bu oyunlar izleyicisinden tam not aldı.

Bu kadar çok ve özgün eserler veren bir yazarın ödüllendirilmemesi haksızlık olurdu. O da pek çok usta yazar gibi ödüller almış, aldığı bu ödüller onun yazma şevkini fazlasıyla artırmıştır. Erhan Bener, Fransız-Türk Kültür Cemiyeti, Yunus Nadi ve Orhan Kemal roman ödüllerine, Haldun Taner, Yunus Nadi ve Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Öykü ödüllerine, Muhsin Ertuğrul Oyun Ödülüne layık görüldü. Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü altın madalyası sahibi olan Erhan Bener, Fransa’nın uluslararası “Sanat ve Edebiyat Ustası” ve Uluslararası Film Festivalleri Kurumu’nun “Sanat Çınarı” unvanına da sahipti.

Seksenine merdiven dayadığı bir dönemde aramızdan ayrılan Bener, yaşı ileri bir safhada olmasına rağmen hayal kurmaya ve kurduğu hayalleri okuyucularıyla paylaşmaya devam ediyordu. Hayattan elini eteğini çekmemişti, nefes aldıkça hayat yaşanmaya değerdi. Onun hayata bakışı sevgi ve hoşgörü temeli üzerine bina edilmişti. Doğrusu da bu değil miydi zaten. Söz sarrafları olan şair ve yazarlara da hayata sevgiye hâkim noktadan bakmak yakışırdı. O da kendine yakışanı yaparak yaşadıkça okuyucularına muhabbet bahçesinden güller derdi. Kalem sustu… 08 Aralık 2007’de edebiyatımız bir değerini daha toprağa gömdü.

Hiç yorum yok: