3 Temmuz 2008 Perşembe

İnfak En Hayırlı Yatırımdır

M.NİHAT MALKOÇ

Hepimiz biliyoruz ki dünya bir imtihan salonudur. Bu salonda her gün sınanıyoruz. Fakat sınanma süresi ve sınanma şekli herkes için aynı değil. Allah herkesi aynı şartlarda imtihan etmiyor. Bazılarını yoksullukla, bazılarını hastalıklarla, bazılarını felaketlerle imtihan ediyor. Yoksulluk da bir çeşit imtihandır. Kişi sadece çalışmakla zengin olamaz. Özünde çalışmak ve gayret olsa da zenginlik bir nasip işidir. Bazıları fakirlikle imtihan edilirken bazıları da zenginlikle imtihan ediliyor. Bu anlayışla hayatımıza çekidüzen vermeliyiz.

“İnfak” nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlamak demektir. Kişinin ailesine harcadığı da, muhtaçlara verdiği sadaka ve zekâtlar da infak kapsamına girer. Bizler dünyaya mal ve para biriktirmeye gelmedik. Müslümanlar tabii ki para kazanacak, ele güne muhtaç olmayacak. Rızkını arayıp bulmak, zelil ve rezil olmamak onurlu müslümanın şiarıdır. Zengin olmak için kulluk vazifelerimizi ihmal etmemeliyiz. Fakirlik Allah katında suç değil ama kulluk görevlerini yerine getirmemek suçtur. Herkes yaptığının hesabını yüce Allah’a verecektir. Onun içindir ki dünya ve ahiret dengesini sağlayamadan dünyada mal ve servet peşinde koşanlar ziyandadır. Hayra harcanmayan malın Hakk katında bir ehemmiyeti yoktur.

Çağımızda hayatlar iyice dünyevî zemine kaymış durumdadır. Oysa insan maddî ve manevi yönü olan bir varlıktır. Bunları, uçmak için gerekli olan iki kanada benzetebiliriz. Maddiyat bir kanadımız, maneviyat ise öbür kanadımızdır. Tek kanatla uçmak mümkün olmadığına göre bunların birini öbürüne tercih edemeyiz. Her ikisi de elzemdir.

İsraf ne kadar kötüyse cimrilik de o kadar kötü bir haslettir. Günümüzde bazı zenginlerin israfla cimrilik arasında sıkışıp kaldıklarını görüyoruz. Yani bazıları servetlerini gösteriş ve şöhret peşinde savururken bazıları da kimseye zırnık koklatmıyor. Bu iki davranış da yanlıştır. Servet öncelikle helal dairesinde kazanılmalıdır. Elde edilen zenginlikler, ihtiyacı olanlara da yansıtılmalıdır. Bu, Müslümanlığın ve insanlığın bir gereğidir. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimede “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.”(Âl-i İmran 92) buyuruyor. Durum bundan ibaretken bizler ne yapıyoruz? İşimize yaramayan şeyleri verip evimizi bir anlamda temizliyoruz.

Nefis vermeye değil, almaya meyillidir. Atalarımız “Veren el alan elden üstündür” demişlerdir. Fakat veren eller, alan elleri ima ile olsa da tahkir etmemelidir. Yüce Rabbimiz infak edenleri yüce Kur’an-ı Kerim’de değişik ayet-i kerimelerde defalarca övmüştür. “Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin)!” (el-Bakara 2/267)

Mülkün gerçek sahibi Allah’tır. Bizler emanetçiyiz bu dünyada. Emanetçinin yapması gereken şey, verilen emirlere uygun hareket etmektir. Ölçü üzere hareket etmek en doğru olandır. Vermenin de belli bir adabı vardır. Hayır hasenatta bulunurken insanları incitmemek gerekir. Aksi takdirde verdiğimizin bir anlamı ve önemi kalmaz. Halk arasında sıkça kullanılan “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” anlayışı düstur edinilmelidir. Buna infakta ihsan da diyebiliriz. Bunun yanında infakın gösteriş için değil, Allah rızası için yapılması gerekir. Veren kişinin, infak ettiği kişiden hiçbir beklentisinin olmaması lazım. İnfaka riyanın karışması sirkenin balı bozmasından daha beterdir. Bunun manevi sorumluluğu büyüktür.

İyiliği başa kakanların, fakirler üzerinde otorite ve baskı kurmaya çalışanların verdiklerinin hiçbir kıymeti yoktur. Fakat günümüz toplumlarında bu gibi davranışlara sıkça rastlıyoruz. Servetini şöhrete dönüştürmek ve egosunu tatmin etmek isteyenler vardır. Bu hususta Rabbimiz bizleri şöyle uyarıyor: “Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere minnet etmek, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a da Âhiret’e de inanmadığı hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kişinin durumuna düşmeyin. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kaypak bir kayaya benzer ki, şiddetli bir yağmur olur olmaz toprağı kayıverir, cascavlak kalır.” (Bakara Suresi, 2/264)

Günümüzde İslam’ı hayatın dışına itip vicdanlara hapsetmek isteyenler az değildir. Oysa İslam hayatın merkezindedir ve öyle de olmalıdır. Aslında İslam’ın hüküm vermediği mesele yoktur. Bu demek değildir ki her şey Kur’an’da ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Şayet böyle olsaydı mübarek kitabımız yüzlerce ciltten ibaret olurdu. Kur’an’ın tafsilata girmediği mevzularda hadis, icma ve kıyas devreye girmektedir. İslam, sosyal hayatın nizamı için ilkeler koymuştur. Hiç kimse başına buyruk hareket edemez. Bunun manevi sorumlulukları vardır. Sosyal hayatın düzenli yürümesi için zekât müessesesi kurulmuştur. Herkes zekâtını hakkıyla verse kimse mağdur olmaz. Üstelik verenlerle alanlar arasında sevgi ve muhabbet köprüsü oluşur. Zenginler fakirleri gözetir. Bu yüzden fakirler zenginlerin daha çok kazanması için onlara duacı olur. Zenginlerse zekât borçlarını üzerlerinden atmaya vesile olan fakirleri velinimet olarak görürler. Böylece sosyal dayanışmayla saadet hâsıl olur.

İnfak edenin aslında övünme hakkı yoktur. Dünyada gördüğümüz her şey Rabbimizin mülkü değil midir? Bir parça kefenden başka götüreceğimiz ne var ki!... Aslında verenler, Allah’ın mülkünden vermektedir. Bu demektir ki verenler aracıdır sadece. Fakat bu aracılığın mükâfatı büyüktür. Vermek almanın anahtarıdır aslında. Sen kullara vereceksin ki Allah da sana versin. Fakat öncelikle kendine layık gördüklerini, en iyilerini vereceksin. Böylece nefsini de bir şekilde incitip hizaya getireceksin. Sevdiklerinden infak edemeyenlerin halet-i ruhiyelerinde bir kısım arızalar var demektir. Hiçbir şey Allah’ın rızasından daha önemli değildir. Hayatın gayesi rıza-yı ilahiyi kazanmaktır. Rabbimiz bu hususta da bizlere en doğru yolu gösteriyor: “Ey İman edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin faydanız için bitirdiğimiz ürünlerin temiz ve güzel olanlarından Allah yolunda harcayın. Siz göz yummadan, içinize yatmaksızın almayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. İyi bilin ki Allah, her şeyden müstağnidir, asıl hamda lâyık olan O’dur.” (Bakara Suresi, 2/267)

İnfak sadece maddî mallarla sınırlı değildir. İlim de bir zenginliktir. Âlimler ilimlerinin zekâtını bilgilerini geniş kitlelerle paylaşarak öderler. Bildiğini başkalarına öğretmek bir anlamda ilmin zekâtıdır. Rabbimiz buna da çok değer vermiştir. Böyle olduğu için İslam âlimleri bildiklerini öğretmek için birbirleriyle yarışmışlardır. Fakat günümüzde bildiklerini içine hapseden, tek otorite olmak için onları paylaşmayan insanlar çoktur.

İnfakla savurganlığı birbirinden ayırmak gerekir. İnfakta da ölçü gözetilmelidir. Har vurup harman savurmak, israfa kaçmak infaktan beklenen hayırlı neticeyi getirmez. Günümüzde bazı zenginler dini altyapılarının eksikliğinden dolayı infakı bir tatmin aracı olarak görüyorlar. Özellikle mübarek günlerde yardım dağıtan bazı varlıklı kişiler, işi gösteriye dönüştürüyorlar. Onların bir kısmı belli ki kirli paralarını aklama telaşındadır.

Ülkemizde sözde yardım ve hayır adına yaşanan rezaletleri üzülerek seyrediyoruz. Adamlar reklâmın amacına ulaşması ve ses getirmesi için yardım dağıtmadan evvel televizyoncuları ve muhabirleri çağırıyorlar. Hiçbir düzenleme yapmadan, insanları aşağılarcasına ihtiyaç maddelerini savuruyorlar. İnsanlar da birbirini eziyor. Yere düşenler, birbirinin üstüne basanlar, dağıtılan yardımları çekiştirenler kameralara takılıyor. Buna yardım değil, ancak rezalet denir. Böyle bir yardımın Hakk katında kıymeti yoktur. Yardımın ulu orta dağıtılması, insanların rencide edilmesi doğru bir davranış değildir. Allah rızasını gözetenler yardımı gizli yaparlar. Hatta ihtiyaç sahiplerinin ayağına kadar götürürler.

İnfakta taassup da ayrı bir meseledir. Kişi öncelikle yakın çevresindekilerin ihtiyaçlarını görmelidir. İmkânları arttıkça daireyi genişletmelidir. Bir kişiyi zengin etmek yerine, bütün ihtiyaç sahiplerine temel ihtiyaçlarını görecek miktarda verilmelidir. Bu konuda ayrımcılık yapılmamalıdır. Günümüzde kendi cemaati dışındaki muhtaçları görmeyen zenginlerin durumları da ayrı bir garabettir. Oysa bu insanlar bizim insanlarımız. Onları İslama ısındırmak için ihtiyaçlarını görmeli, ellerinden tutup selamet sahiline çıkarmalıyız.

Malını infak etmede cimri davrananlar Allah’ın kullarına infakını görmezler mi? Allah bizlere bu kadar verirken bizler niçin vermede cimri davranırız? Malını ve parasını infak etmeyenler bir parça kefenden başka ne götüreceklerini sanıyorlar? Aldanıyorlar, aldanıyorlar.

Hiç yorum yok: