6 Nisan 2008 Pazar

Cansuyu Yazılar

M.NİHAT MALKOÇ

Yazmak bir tutkudur kaleme bulaşanlar için… Yazmadığınız, üretmediğiniz zaman huzursuz olursunuz. Her gün en az bir sayfa yazmak rahatlatır sizi. Şayet hiç yazamamışsanız o günü kayıp zaman olarak değerlendirirsiniz. Yazmayı bir tutku olarak gören ve ömrü boyunca kalem oynatan yazarlardan birisi de Trabzon’da doğan, burada büyüyen ve burada yaşamaya devam eden; daha çok yerel değerlerimizi, kültürel kaynaklarımızı ortaya çıkaran değerli araştırmacı-yazar Mustafa Yazıcı’dır. O; zamanının çoğunu okumakla, araştırmakla ve edindiği birikimleri geniş kitlelere aktarmakla geçiren bir kitap dostudur. Bugüne kadar yazmış olduğu eserlerin sayısı altmışın üzerindedir. Yazmayı planladıkları da cabası…

Araştırmacı-yazar Mustafa Yazıcı aslında bir eğitimcidir. Kayseri İslam Enstitüsü’nü bitirmiş, devlet okullarında yıllarca öğretmenlik yaparak çocuklarımızın millî ve manevî değerlerine bağlı insanlar olmaları için çırpınmıştır. O, örgün eğitimin yanında yazarlığıyla, kitaplarıyla da yaygın eğitim faaliyetinde bulunmuştur; eserleriyle halkı eğitmiştir. Onun kütüphanelerimizdeki birbirinden kıymetli eserleri okuyuculara yepyeni ufuklar açmaktadır.

Mustafa Yazıcı Hoca’nın eserlerinin çoğu araştırma-inceleme ağırlıklıdır. Fakat onun makaleleri, denemeleri, hikâyeleri ve şiirleri de vardır. Değerlendirmeye çalıştığım elimdeki kitap “Cansuyu Yazılar” adını taşıyor. Söz konusu kitap Mustafa Yazıcı’nın hikâye, makale, anı ve denemelerini içine alıyor. Yazar bu kitaptaki yazılarını “Cansuyu” sıfatıyla vasıflandırıyor. Bu kitap belli bir yayınevi tarafından yayınlanmamış. Yazar, eserini kendi maddî imkânlarıyla bastırmıştır. Kitap 96 sayfadan meydana gelmektedir. Eserin ön ve arka kapağında kitabın yazarının bugüne kadar yazdığı dergiler ve kendi yayını olan kitaplar yer almaktadır. Bu dergi ve kitaplar arasında kıymetli yazarımız Mustafa Yazıcı’nın bir portresi de bulunmaktadır. Yazıcı, kitabının ilk sayfasında “1947’li Yıllardan 2000’li Yıllara Cansuyu Yazılar” başlığı altında yazılarıyla ilgili şu mühim açıklamayı okuyucuyla paylaşmaktadır:

“Sadece yeni dikilen fidanlara can suyu verilmez. Tutmaya yüz tutmuş yeni fikirlere, körpe ruhlara, taze gönüllere de cansuyu verilir. Bizim bu yazılarımız da böyle cansuyu hükmündeki yazılardır. Okuyuculara mutlaka yepyeni güçlü enerjiler kazandıracaktır. Fakat insanları paraya, mal mülk ve çıkarlara değiştirenler bu cansuyundan nasipsiz kalarak kendi kendilerini kurutmaya bizzat kendileri sebep olduklarını fark etmeyebilirler.”

“Cansuyu Yazılar” yazarın “Sunuş” yazısıyla başlıyor. Kitabın ilk yazısı, yazarı tarafından hikâye olarak nitelendirilse de gerçekte deprem hakkında yazılmış bir deneme-hikâye karışımı eser olarak karşımıza çıkıyor. Yazar bu yazısında Trabzon’dan Gölcük’e göç eden bir ailenin deprem felaketiyle dağılışını anlatıyor. “Deprem Altında Bile Açan Güller” adlı bu yazı, aslında “Deprem Hikâyeleri” adlı bir yarışma için yazılmıştır. Kitabın ikinci yazısı “2000’li Yıllarda Nasıl Bir Trabzon” adını taşıyor. Bu yazı da Trabzon Belediyesi’nin düzenlediği bir makale yazma yarışması için kaleme alınmış; bu eser, yazarına yarışmaya katılan yüz eser arasında o zamanın parasıyla yüz milyonluk birincilik ödülü kazandırmıştır.

Kitaptaki “Amerikalıların Trabzon Boztepe’den Çıkartılışı” adlı enteresan anı yazısında 1955’te Amerikalıların Boztepe’de radar kurmaları, buraya yerleşmeleri, halkımıza tepeden bakmaları, alay etmeleri anlatılıyor. Bu hadiseyi bilmeyenlerin sayısı çoktur. Yine bu anıda Amerikalıların ‘av’ adı altında hayvanları öldürüp orta yerde bırakmaları anlatılıyor. Bu anı bana Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun benzer içerikli “Güvercin Avı” hikâyesini hatırlattı. Orada da düşmanlar Kuşbaz Hüseyin’in güvercinlerini zevk için öldürüyorlardı.

Kitap içerisinde yer alan “Kitap Odam” adlı yazı bir yazarın gizli dünyasının kapılarını aralar niteliktedir। Burada yazar kendi dünyasından kesitler sunmaktadır okuyucusuna. Kitapta Yazıcı ile tütün üzerine yapılan bir röportaja yer verilmektedir. Diğer bir yazıda yazar, kendi köyü olan Akyazı’nın uyanışını anlatmaktadır. Ardından “1947’li Yıllardan 3000’li Yıllara” adlı öyküyle eserini tamamlamaktadır. Eserin yazarı Mustafa Yazıcı’yı kutluyorum.

Hiç yorum yok: