30 Kasım 2007 Cuma

Mehmet Akif'in Dünyası

M.NİHAT MALKOÇ

Şairler dünle bugünü, bugünle yarını birbirlerine köprü yapan söz ve duygu ustalarıdır. Onlar, kültür atlasımızı altın yaldızlı harflerle bezeyip, yarınlara kıymetli bir emanet olarak bırakırlar. Merhum Mehmet Akif Ersoy da dünü, bugünü ve yarını engin ufkuyla kuşatan mümtaz bir inanç abidesiydi. Bir ahlâk, ülkü ve aksiyon adamıydı. Hayatında durağanlığa yer yoktu. Onun kişiliğini şu mısralarından yola çıkarak kolayca anlayabiliriz:

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç bucuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,
Hele Hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum,
Kesilir belki, fakat çekmeğe gelmez boynum.”

Millî Şair Akif, özü sözü bir olan asil bir kişiydi. Prensiplerinden asla taviz vermezdi. Geniş bir bilgi birikimine sahipti. Çok okur ve düşünürdü. Millî ve manevî değerler her şeyden önce gelirdi onun için… Vatan, millet ve maneviyat konularında asla geri adım atmazdı. Din mezhep ve soy farkı gözetmezdi. Allah için sever, yine Allah için nefret ederdi. Gurur ve kibir onun tabiatıyla asla bağdaşmazdı. Çok bilge bir insan olmasına rağmen, konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih ederdi. Hazırcevaplılıkta üzerine yoktu. Emeğe azamî derecede saygı gösterirdi. Mevlâna kadar hoşgörülüydü, Yunus gibi sevgi doluydu.

Akif, toplumcu bir sanat görüşünü savunmaktaydı. Yani ona göre sanat toplum içindir. Şiiri, düşünceleri kitlelere ulaştırmada bir araç olarak kullanmıştır. Akif’i ümmetçi olarak göstermek tek başına yeterli değildir. O, imanlı bir kişi olmasının yanında milliyetçidir de. Fakat ırkçılığa şiddetle karşıdır. Bilindiği gibi O, Arnavut kökenli bir insandır. Fakat her zaman kendisini Müslüman-Türk olarak görmüştür. İstiklâl Marşı’nda geçen “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl” mısrasıındaki “ırk” kelimesi Müslüman-Türk’ü anlatmaktadır.

İstiklâl Marşı’mızın şairi olan Mehmet Akif, İslâmcı bir düşünceye mensuptur. Fakat onun İslâmcılığı siyasî değildir. Müslümanların, kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i yanlış yorumlamaları ve uyuşuk bir yaşam sürmeleri karsısında fevkalâde rahatsız olur. Aslında dinimiz çalışmayı öncelikli olarak emrediyor. Çağın teknolojik gelişmelerine ayak uydurmamızı istiyor. İbni Sinalar, Farabiler, Gazaliler ve İbni Haldunlar bu dinin mensuplarıydı. Hepsinin kalbinde de sarsılmaz bir iman vardı. Tevhit dinine, İslamiyet’e mensuptular. Böyle olmakla birlikte dünyayı buluş ve görüşleriyle sarstılar. Demek ki tembellik dinden değil, Müslümanların gevşekliğinden kaynaklanıyor. Kimse hataların bedelini yüce dinimize fatura etmeye kalkmasın. Akif, Müslümanlara şunu tavsiye ediyor:

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”

Akif, şiirlerini ‘Safahat’ adlı eserde bir araya getirmiştir. Bu şiir kitabı yedi bölümden meydana gelmiştir: “Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler…” O, Sebilürreşat ve Sırat-ı Müstakim adlı iki ayrı dergi çıkarmıştır. Nesir yazıları da yazmıştır. Ona göre şiir; hayalden çok, hakikatleri anlatmalıdır. Bu onun aynı zamanda hayata bakış açısıdır. Bunu şu mısralarda açıkça görebiliriz:

“Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim
İnan ki: her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”

Akif, sözü tılsıma büründürerek ebedî kıldı. Her mısraıına bir mesaj yükledi. Yazdıklarıyla ve yaşadıklarıyla Türk gençliğine iyi bir örnek oldu. Bizler onun nurlu kaynağından beslendik. Bu abide şahsiyeti rahmet ve minnetle anıyorum.

Hiç yorum yok: