9 Şubat 2009 Pazartesi

Kansere Gülümsemek Yahut Sibel Kalaycı’nın Ardından...

M.NİHAT MALKOÇ

Kanser, çağımızın kâbusu olmaya devam ediyor. Son yıllarda özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde gerçekleşen kanser kaynaklı ölümler bütün dikkatleri Çernobil kazasına yöneltiyor. Zira bugüne kadar nice insan kansere kurban gitti bu bölgede. Kazım Koyuncu, Erkan Ocaklı ve Osman Yağmurdereli gibi kamuoyunun yakından tanıdığı isimler kanserden dolayı hayatlarını kaybettiler. Devlet yetkilileri aksini söylese de, Çernobil can almaya devam ediyor. Kanserin son kurbanı, sekiz yıldan beri bu hastalıkla mücadele eden ve her şeye rağmen kansere gülümseyen gazeteci Sibel Kalaycı oldu. Kanser, geleceğin düşlerini gören değerli bir kardeşimizi daha aramızdan ayırdı. Kalem tutan eller kara toprağa değdi.

Gazeteci Sibel Kalaycı 34 yaşında hayat dolu bir kızdı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirmişti. Geleceğe yönelik hayalleri vardı. Sibel Kalaycı bundan sekiz yıl evvel meme kanserine yakalanmıştı. Sekiz yıldan beri bu hastalıkla mücadele ediyordu. Fakat ne yazık ki o da kansere karşı verdiği büyük mücadeleyi kaybetti. Kansere karşı mücadelede Türkiye’nin sembolü olan Kalaycı, bu hastalığın pençesine düşenlere moral veriyordu hep... Çektiği onca sıkıntıya rağmen hayata dört elle sarılıyor, adeta kansere gülümsüyordu. “Kansere gülümsemek” ifadesi ona aitti. Bu isimde bir de kitap kaleme almıştı. Bunun yanında “Sibel’in Günlüğü” ve “Hüzün Mevsiminde Aşk” isimli iki kitabı daha yayımlandı.

Sibel Kalaycı, kanserli hastaların dili ve eliydi. Onun aldığı her nefes kanser hastaları için bir umut ve moral kaynağıydı. Kanserle ilgili yaşadıklarını sıcağı sıcağına kader arkadaşlarıyla paylaşıyordu. Hastalığı boyunca yazı yazmaya devam etti. Gördüklerini, duyduklarını ve hissettiklerini anlattı gazetelerde ve internet ortamında. Sarı basın kartı sahibi olan Kalaycı, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi.

Merhum Sibel Kalaycı, çevresi tarafından daima çok sevildi. O, en korkunç hastalık olan kanserle alay edecek kadar cesur ve nüktedandı. Çektiği acılara rağmen çevresine sürekli pozitif enerji saçıyordu. Bir kısım endişeleri olsa da hastalığını yeneceğine inanıyordu; daha doğrusu inanmak istiyordu. Zira yaşanacak güzel günlerin hayali onu hayata bağlıyordu.

Kanser herkesin korkulu rüyası, daha doğrusu kâbusu… Bir yerimiz ağrıyınca hep o kötü hastalık geçiyor zihnimizden. “Acaba” sözcüğüyle başlıyor bütün cümleler… Sibel Kalaycı da ilk günlerde bu duyguları yaşadı belki… Fakat Sibel, kanserle barışık yaşamasını bildi. Suratını asmadı hiç; ziyaretçilerini güler yüzle karşıladı ve uğurladı. Yaşama sarıldı. O, son yazısında, adından bile ürkülen hastalığıyla alay ediyor: “Hani, tümörlerim sanki Everest Tepesi ile yarışa girişmişler gibi, büyümüşler de büyümüşler, büyümüşler de büyümüşlerdi ya. Gerçi büyümelerine lafım yok ama hiç olmazsa çevre organlara zarar vermesinler değil mi? Ya da madem zarar veriyorlar, bir tabela assınlar: “İç organlara verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz. “Yok, ama illa kabalık yapacak edepsiz tümörlerim.” Acı ve gülümseme…

Sibel Kalaycı son nefesini verene kadar büyük zorluklara göğüs gerdi. Dostlarının ve yakın çevresinin ilgisi onu ayakta tuttu, sevgiyi koltuk değneği yaptı kendisine. Bir yazısında ölüm meleğini gördüğünü söyleyerek onu da ti’ye alıyordu: “Yakınlarda, güç bela uykuya dalabildiğim gecelerden birinde kâbusumda gördüm ölüm meleğini… Azrail pek bir feci öfkeliydi. Sanki ‘-Yeter artık, seni almak için kaç kez onca yolu tepiyorum, her defasında, biraz daha zaman istiyorsun, bıktım artık senden’ der gibi… Korkuyorum, hemen lambayı açmak için ayağa kalkıyorum ki, beni fırlatıp yatağıma fırlatıyor. Yeniden lambayı açmaya yöneliyorum. İzin vermiyor. Yine dua ediyorum: -Allah’ım, biraz daha yaşamam için bana izin ver, diyorum. Azrail ortadan kayboluyor. Kalkıp lambayı yakıyorum. Ohh be, dünya varmış… Tamam, Azrail de bir melek ama ölüm meleği sonuçta, üstelik de çok öfkeli…”

Kaderden kaçılmıyor işte... O da alınyazısından kaçamadı. Türkiye onun gülen yüzünü hiç unutmayacak. O, en zor zamanlarında kaleme aldığı umut kitaplarıyla hep bilinecek ve hatırlanacak. Keşke yaşasaydı ve yazılarıyla ışık olsaydı karanlıklara. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok: