3 Şubat 2009 Salı

Davos'ta Osmanlı Haysiyeti

M.NİHAT MALKOÇ

Ortadoğu ve Filistin uzun yıllardan beri huzura ve barışa hasret yaşıyor. Bu topraklara bir türlü barış ve demokrasi gelmedi. Daha doğrusu getirilmek istenmedi. Birilerinin işine gelmedi demokrasi ve barış… Bazıları kanla beslendi, iktidarını kanla sürdürdü. Arada ezilen mazlumlar oldu. Ezilmek ne ki!... Canlarını bedel olarak verdiler… Toprak kanla sulandı.

İsrail, 1948’de Filistin toprakları üzerinde kurulmuş, yasal zemini olmayan bir devlettir. İsrail kurulalı beri Filistinliler için hayat çekilmez bir çileye dönüştü. İsrail, Filistin’i her geçen gün ezerek, yıldırarak ondan toprak kopardı, sınırlarını genişletti. Fakat yine doymadı, bundan sonra da doymayacak. Filistinlileri topraklarından çıkarıncaya kadar çirkin saldırılarına devam edecekler. İsrailliler hâl ve hareketleriyle her geçen gün saldırgan devlet imajını pekiştirdiler. Filistin’i açık hapishaneye çevirdiler. Füzelerin cehenneme dönüştürdüğü Gazze kan gölüne çevrildi. Hayatta kalanlar açlığa mahkûm edildi. Türkiye’nin gönderdiği yardımlar Filistin’e sokulmadı. Tırlar günlerce sınır kapılarının açılmasını bekledi.

Son Gazze saldırılarında 1200 kişi hayatını kaybetti. İsrail, Filistin’e karşı bütün silahlarını denedi. Orantısız güç kullanıldı. Hedef Hamas denildi; fakat füzeler sivilleri hedef aldı. Evler Filistinli gariplerin başına yıkıldı. Gazze adeta bir korku ve ölüm müzesine dönüştürüldü. İsrail BM’nin binalarını ve okullarını bile yıktı. BM kararlarını tanımadılar. Cenevre sözleşmesini ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul eden İsrail, bu sözleşmelerin hükümlerinin hiçbirine uymadı. Buna karşılık dünya devletlerinden yaptırım da görmediler. Dünya Gürcistan’a gösterdiği hassasiyeti hiçbir zaman Filistin’e göstermedi.

Davos’ta yaşananları yediden yetmişe herkes biliyor. Bir haftadan beri televizyonlar Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki haysiyetli çıkışını ekrana getiriyor. Başbakanımızın bu onurlu çıkışını gelin bir hatırlayalım: “Sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın biliyorum. Sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar çok yüksek çıkmayacak. Bunu böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Ülkenizde başbakanlık yapmış 2 kişinin bana çok önemli lafları vardır. Filistin’e, tankların üstünde girdiği zaman, ‘kendimi bir başka mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp da ‘Filistin’e girince mutlu oluyorum’ diyen başbakanlarınız var. Ve bana sayılar veriyorsunuz. İsmini de veririm, belki merak edenleriniz vardır…. Tevrat’ın 6. maddesi der ki ‘öldürmeyeceksin.’ Burada öldürme var. Bu da çok enteresan…(Başbakan salonu terk ediyor…) Benim için de bundan böyle Davos bitmiştir. Daha Davos’a gelmem. Siz konuşturmuyorsunuz. 25 dakika konuştu, 12 dakika konuştum. Olmaz.”

İnanın Türkiye bu onurlu çıkışı çok özlemişti. Zira bu sert çıkış, devletin en üst makamında bulunan bir yetkili tarafından gerçekleştirilen, yakın tarihe damgasını vuran haysiyetli bir tepkidir. Bugüne kadar böyle dik durulmadı İsrail karşısında. Hep Polyannacılık oyunu oynandı. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır biçimde dik ve onurlu bir tavır sergiledi. Filistinliler ve bütün mazlum milletler yalnız olmadıklarını anladılar.

Filistin, Osmanlı’nın bir parçasıydı. Geçmişte Yahudiler Filistin’de oluşturulacak Yahudi yerleşim merkezleri karşılığında 2. Abdülhamid’e 20.000.000 pound önermişlerdi. Sultan 2. Abdülhamid, devletin paraya çok da muhtaç olduğu bir zamanda bu teklifi sertçe geri çevirerek teklif sahiplerine şunları söylemişti: “Bu toprakların bir karışını bile satmam, çünkü bu topraklar bana değil, halkıma aittir. Halkım bu toprakların her karışı için kanını feda etmiştir… Türk imparatorluğu bana değil Türk halkına aittir. Bu yüzden onun hiçbir parçasını geri veremem. Bırakın Yahudiler paralarını kendilerine saklasınlar. İmparatorluğum çöktüğünde Filistin’e para ödemeden sahip olacaklar. Cesetlerimiz paylaşılabilir fakat yaşayan bir vücut üzerinde herhangi bir operasyon yapılmasına izin veremem”.

Türkiye büyük bir ülkedir. Bize Abdülhamit gibi, Erdoğan gibi dik durmak yakışır.

Hiç yorum yok: