29 Ekim 2008 Çarşamba

Trabzon 15 Ağustos'ta mı Fethedildi?

M.NİHAT MALKOÇ

Sislere teslim olmuştu Trabzon ufukları. Şehrin sancıları her geçen gün daha da artıyor, çekilmez oluyordu. Kirli çizmelerin altında nefes almakta zorlanan Trabzon, gülmeyi çoktan unutmuştu. İslam beldelerinin sıcaklığı ve sevecenliği yoktu bu topraklarda. Coğrafya huzursuzdu yaban ellerde. Onun içindir ki şehir, gerçek Fatih’ini arıyor, genç bir kızın yavuklusunu gözler gibi o da müstakbel sahibinin yolunu gözlüyordu. Vuslat yakındı. Fatih evvela İstanbul’u fethetmiş, Osmanlı devletinin hâkimiyet sahasını genişletmişti. Fakat Fatih’in gözü Karadeniz’deydi. Doğunun da vatan topraklarına dâhil olması pek çok meseleyi kökünden halledecekti. Zira doğuda, Trabzon’da kaynayan bir cadı kazanı vardı. Bu kazan kaynadıkça Fatih’e huzur, Osmanlı’ya emniyet haramdı. Trabzon tekfuru haddini aşıyor, Osmanlı’ya cephe alıyordu sürekli. Osmanlı’ya karşı şer cephesi kurulması için gece gündüz çalışıyorlardı. Onlar çalışıyordu da bizim Fatih uyuyor muydu? O da gelişmeleri takip ediyor, önlemler alıyordu. Cenevizlilerin elinde bulunan Amasra’nın, Candaroğullarının elindeki Kastamonu’nun ve Sinop’un fethi Trabzon’a bir yol açmak, engelleri aşmak içindi biraz da…

Fatih’in asıl hedefi stratejik önemi olan Trabzon’u almaktı. Trabzon onun bir anlamda kızıl elmasıydı. Bununla ilgili olarak Hünkâr Mahmut Paşa’ya: “Mahmut, birkaç niyetim var. Umarım ki Hak Teala ben zayıfa kuvvet verip, anı nasip ede. Evvel biri, şol İsfendiyar vilâyetidir ki, Kastamonu ve Sinop ve Koyul-hisar’dır. Benim huzurumu bunlar giderir. Ve biri şol Trabzon’u bir cünüp kâfir yiyip yürür. El-hâsıl bunlar benim maksudumdur. Gece ve gündüz hayalimden gitmez” der. O zamanlar Trabzon Rum Devletinin toprakları Giresun’dan başlayıp Batum’a kadar devam etmekteydi. Bu topraklarda Rumlarla birlikte önemli miktarda Türk nüfusu da yaşamaktaydı. İç bölgelerde ve yaylalarda yaşayan Çepnilerin varlığını hiç kimse inkâr edemezdi. Bu Çepniler fetih için Trabzon’a güneyden gelen Fatih’in askerlerine kılavuzluk yapmışlardır. Fatih doğudan, veziri Mahmut Paşa ise batıdan hareket etmiş, çok zorlu yerlerden geçmişler, Trabzon’a ulaşmışlar, böylece Rumlar da şaşkına uğratılmıştır.

Fatih’in Trabzon çıkarması hiç de kolay olmamıştır. Çıkarma sırasında nice zorluklara göğüs gerilmiştir. Fatih’in arabaları dağlarda çamura saplanmış, ama o pes etmemiş, develerle bu engeli büyük bir azametle ve gayretle aşmıştır. Uzun Hasan’ın annesi bu zorluklar karşısında büyük emeklerle çıkarmayı sürdüren Fatih’e: “Hay oğul! Bir Durabuzun çün bunca bunca zahmatlar çekmek nedür, demiş Fatih ise buna karşılık “Ana! Bu zahmatlar Durabuzun içün değüldür. Bu zahmatlar Din-i İslam yolınadır. Kim ahrette Allah hazretine varıcak hacil olmayavuz deyüdür. Zira kim bizim elümüzde İslam kılıcı vardur. Ve eğer biz bu zahmatı ihtiyar etmesevüz bize gazi demek yalan olur.” ibretli cevabını vermiştir.

Fatih’in Trabzon’a gönderdiği ilk birlikler büyük zayiatlar verse de geriden gelen birliklerle ve denizden destek veren donanmayla Trabzon altı haftalık süre sonunda alınmış, Trabzon Rum Devletine son verilmiştir. Trabzon Rum İmparatoru, Fatih’e teslim olmak mecburiyetinde kalmıştır. Trabzon’un fethinin yıl olarak 1461 olduğu kesindir. Fakat ay ve gün konusunda kesin bilgiler mevcut değildir. Bununla ilgili tarihçilerin değişik tarihler söyledikleri bir gerçektir. Bunlardan en enteresanı tarihçi Fahrettin Kırzıoğlu’na aittir. Kırzıoğlu Trabzon’un 15 Ağustos 1461’de fethedildiğini söyleyerek fethe ayrı bir boyut kazandırır. Bunun aksine bugün Trabzon’un fetih tarihi 26 Ekim olarak kabul edilmektedir. Bu görüş tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya aittir. O, W. Miller’i kaynak göstermektedir. Macaristan’daki Venedik elçisine bildirilen bir Venedik vesikası belge kabul edilmektedir.

Trabzon üzerine önemli bir çalışma yapan araştırmacı M. Hanefi Bostan ise Bryer ve Winfield’ın Osmanlı ordusunun takip ettiği güzergâh ve takvime dair bilgilerinden yola çıkarak Trabzon’un fetih tarihi konusunda 15 Ağustos 1461’de ısrar etmektedir. Bizler günümüzde Trabzon’un fethini 26 Ekim’de kutlasak da bunun açıklığa kavuşması gerekir. Bu konudaki şüphe ve tereddütleri izale etmek için yeni ve ciddi çalışmalara ihtiyaç vardır.

Hiç yorum yok: