23 Ocak 2008 Çarşamba

Erdem Bayazıt’ın Zor Zamanları

M.NİHAT MALKOÇ

Türk şiirinden nice kalem erbapları geldi geçti. Herkes kendi ahvalini yazdı. Daha sonra da hoş bir seda bırakıp göçtüler. Arkalarında katlar, yatlar, tapu kayıtları değil, sanat şaheserleri bıraktılar. Onlar sevgiye, aşka, hoşgörüye talip oldular. O, tok gönüllü ve engin yürekli şahsiyet abideleri, kaplarını sevgi çeşmesinin berrak suyundan doldurdular. Yazdıklarıyla zamana kayıt düştüler. Ebedilik nakışını satır aralarına kazıdılar.

Köklü Türk edebiyatının, zengin Türk şiirinin son dönemlerine damgasını vuran şairlerin başında gelen Erdem Bayazıt da hayatını şiire ve edebiyata vakfetmiş bir gönül insanıdır. Saf şiir deyince Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi ilk bakışta sayılacak isimlerden birisi de O’dur. Şiirlerinde Anadolu insanının yaşantısından, millî ve manevî değerlerinden, dünyaya bakış açısından derin izler vardır.

Ölüm konusu şairlerin hayatında derin izler bırakmıştır. Cahit Sıtkı’da ölüm kâbusa dönüşürken Yunus Emre’de ve Mevlana’da ‘dosta kavuşma anı’ olarak bambaşka hazlara aralanan nurlu bir kapı olarak görülmüştür. Şair Bayazıt da ölüme bigane kalamaz. Herkes gibi onun şiirlerinde de ölüm önemli bir temadır. O, ölüm karşısında gayet rahattır. Zira ölümün, ölümsüzlüğe açılan bir kapı olduğuna inanır. Bunu aşağıdaki dizelerinde görebiliriz:

“Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm”

Erdem Bayazıt, şiirin dikenli yollarında sürdürdüğü çileli yolculuğunda yarım asrı geride bıraktı. O gür sesli şair, bu süre içerisinde nice şiirler kazandırdı edebiyatımıza. Görüp de söyleyemediklerimizi O söyledi. Yazdıklarıyla duygularımıza tercüman oldu. Dik durmanın güçleştiği zamanlarda da O hep dik durdu. Haysiyetinden asla taviz vermedi.

Onun şiir ve edebiyat sevgisi her şeyin üzerindedir. O, bu sevgisi yüzünden Hukuk Fakültesi’ni yarıda bırakmış, Edebiyat Fakültesini bitirmeyi tercih etmiştir. Onun şiir sevgisi lise yıllarına dayanır. O; şiir ve edebiyat hayatına, günümüzde önemli edebiyatçılar arasında sayılan, bir kısmı aramızdan ayrılan Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alâeddin Özdenören, Mehmet Akif İnan ile birlikte Kahramanmaraş’ta çıkardıkları “Hamle” dergisinde başladı.

Şairler haksızlıklara tahammül edemezler; onun içindir ki güçlülerin yanında değil, haklıların yanında olurlar. Erdem Bey de haklıdan yana tavır takınan bir hakikat savaşçısıdır. O, bir dizesinde “Elbet kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini” diyerek kararlı tavrını ve rengini belirtiyordu. Yabancılaşmaya ve kültürel yozlaşmaya karşı mücadele etmekle kalmayıp bu hususta öncülük etmeyi vazife telakki ediyordu. Zira bu milleti bitirecek asıl şey özüne yabancılaşmaktır. Usta şair yukarıdaki dizenin devamını söyle getiriyordu:

“Çün defterler açılıp hesaplar soruldukta Yetimin hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta Milletim omuz omuza verip / Kıyama duruldukta. Gündüzler nasıl beklerse gecenin bitmesini Sabırla söküyorum bu tarih gecesini.”

Erdem Bayazıt, yılların yorgunluğunu üzerinde taşırken şimdi de akciğer kanseriyle mücadele ediyor. Artık O, çok sevdiği şiirlerden uzakta, bambaşka duygular içerisinde Rabbinden şifa bekliyor. En kötüsü de, şiir yazamıyor. Bırakın şiir yazmayı evden dışarı çıkıp güneşin yüzünü göremiyor. Dört duvar arasında adeta bir mahpus hayatı yaşıyor.

Böyle bir hayat herkes için zordur। Fakat gönül nakkaşı ve duygu işçisi olan şairler için iki kere zordur. Onun şimdiki ruh atmosferini bir düşünün… Ne kadar içinden çıkılmaz ve müşkül bir durum değil mi? Allah kimseyi hastalıklarla ve acılarla imtihan etmesin. Şayet böyle zor bir imtihanla karşılaşırsak bizlere Eyüp sabrı versin. Erdem Bayazıt gibi bir şairin kaleminin yazamaz oluşu biz şiir severleri fazlasıyla üzüyor. Temennimiz odur ki öncelikle sağlığı düzelir, tekrar o enfes şiirlerini yazmaya devam eder. Rabbim ona şifalar nasip eylesin.

Hiç yorum yok: